30 Ekim 2016 Pazar

Zirve Yürüyüşüne Devam

Geçen hafta kazanılan Konyaspor maçının anlam kazanması için Fenerbahçe'nin Karabükspor maçında da galibiyete ihtiyacı vardı. Karabük geride kalan haftalarda ortaya koyduğu performansla ligin iyi mücadele eden ekiplerinden biri olarak anılıyordu. O yüzden maç öncesi tribünlerde olan 10bin civarı insan da "1-0 olsun, bizim olsun" düşüncesi içindeydi.

Pazartesi günü Ali Koç'un yaptığı başkanlık açıklaması tribünlere olumlu yansır diye düşünüyordum ancak yanıldım. Sahaya çıkan 11de forvet arkası tercihi şaşırtıcıydı. Bugüne kadar ligde sadece 27 dakika forma giymiş Aatıf kadrodaydı ve 90 dakika boyunca 12.5 km koşarak maçın en çok koşan oyuncusu oldu. Maç sıkıcı başladı ve ilk 17 dakika boyunca Fenerbahçe karşı yarı sahada neredeyse pas yapamadı.



Derken karambol bir pozisyonda Mehmet Topal ceza sahası içinde yerde kaldı ve hakem Fırat Aydınus penaltıya hükmetti. Penaltı kararı %100 hatalı diyemem ancak aynı penaltı aleyhimize çalınsa içime sinmezdi, dolayısıyla biraz ağır olduğunu düşünüyorum. Robin van Persie beni ve kaleciyi ters köşeye gönderdi. Golden sonra da orta saha mücadelesi devam etti, pek gol poziyonu yoktu ortalarda. 29. dakikada Ceyhun Gülselam haklı bir ikinci sarı kart gördü (ilki penaltı pozisyonuna itirazdan) ve takımını 10 kişi bıraktı. Maç bence o dakikada koptu. Karabük 30 - 45 arası direnç göstermiş olsa da kaderi belli olmuş gibiydi. Devre arasına girerken Martin Skrtel ileri taşıdığı topu harika bir voleyle ağlara gönderdi. Pozisyonda topu sürmesi, gol vuruşu öncesi pozisyon alırken ofsayta dikkat etmesi ve son vuruştaki volesi birinci sınıf golcü işleriydi.

İkinci yarıya mental ve fiziksel olarak rahat başladı Fenerbahçe, zira kafalarda Perşembe günkü kritik Manchester United maçı vardı. 48-55 arası bir tufan yaşandı ve Fenerbahçe 3 hızlı hücumda 3 gol buldu. Ondan sonra da maçı rölantiye aldılar ve kısmen skorun verdiği laubalilikle maçı bitirdiler. Karabük adına maçın tek olumlu hareketi Tanase'nin uzaktan yaptığı şık plaseydi. 60 dakika bir oyuncu eksik oynamalarına rağmen 110 km koşmuş olmaları da takdir edilesi.

Volkan Demirel : (8/10) Rahat bir maç çıkardı, maçta kuzenime Volkan yere yattı mı diye sorduğum anda Tanase'nin plasesini muhteşem bir şekilde kurtardı. İki maçtır gol yemeyen performansa devam etmesi dileğiyle.

Şener Özbayraklı : (9/10) Maçın en iyilerindendi, düzenli oynadıkça performansı yükseliyor. Üçüncü golde yaptığı asist futbol ders kitaplarında okutulacak cinstendi.

Simon Kjaer : (6/10) Takım maçı gol yemeden bitirmiş olsa da performansı soru işareti yarattı yine. Neyse ki savunmayı hırpalayan bir maç olmadı, Manchester United rövanşında performansını merakla bekliyorum.

Martin Skrtel : (8/10) Uzun zamandır beklediğim golünü bugün attı ama pek beklediğim şekilde değildi. Goldeki becerilerini Fenerbahçe forvet hattındaki oyuncuların yarısı yapamazdı.

Hasan Ali Kaldırım : (7/10) Standardını sahaya yansıttı yine, adam kaçırmadı, ileri yeterince destek verdi. İkinci yarı rahat performans moduna geçti skorun verdiği rahatlıkla.

Mehmet Topal : (8/10) Maçın kilidini kıran pozisyon onun takipçiliği sayesinde ortaya çıktı. Farkın gelmesiyle beraber dinlenmek için 55te kenara geldi. Manchester'a karşı ona çok ihtiyacımız olacak.

Josef de Souza : (6/10) Skor avantajını erken yakalamış olmamız sayesinde hücumlara katılmadan orta sahada saklanmayı tercih etti. O da enerjisini ekonomik kullananlardandı.

Jeremain Lens : (8/10) Fenerbahçe hücum hattının her şeyi bu adam. Olmadığı maçlarda çok zorlanacağız. Bugün karşısında üst düzey fizik gücü olan bir sol bek ve stoper vardı ancak bu bile Lens'in etkili olmasına engel olmaya yetmedı. Çabukluğunu kullandığı pozisyonda rakibin kırmızı kart görmesine neden oldu.

Aatıf Chahechouhe : (7/10) Maçın en çok koşan oyuncusu oldu ama en iyisi değildi kesinlikle. Rakip eksik kalana kadar, hatta kaldıktan sonra bile bolca pas hatası yaptı. Sivas'ta alıştığımız topu alıp giden Aatıf'ı iki pozisyonda hatırlattı bize.

Volkan Şen : (7/10) O da skor rahatladıktan sonra sahneye çıkmayı tercih etti. Eksik kalan rakibe karşı çok etkili oldu, şık çalımlar attı ve Lens'e güzel bir asist yaptı.

Robin van Persie : (9/10) İdeale yakın bir santrafor performansı gösterdi. Takımı sahiplenmesi, kazanmayı istemesi her şeye değer. Üçüncü golde hareketlenmesi tam bir usta işiydi, Aatıf'ın golünde ise oyun zekasını gösterdi. Manchester karşısında bu performansına ihtiyacımız olacak.

Roman Neustadter : (5/10) 55'te oyuna girdi ancak maç çoktan bitmişti. Mehmet Topal'dan sonra ön libero performansı bana Josico'yu hatırlattı. 

Moussa Sow : (4/10) Girdikten sonra olumlu hareket yapmadan maçı bitirdi. Fernandao döndükten sonra tribün yolu görünebilir.

İsmail Köybaşı : (5/10) Sol açık yedeği olarak girdi ama asıl yeri orası değil. Alper Potuk varken Advocaat'ın ona forma şansı vermesi de enteresan. O da Sow gibi verimsiz bir performans gösterdi.

Dick Advocaat : (7/10) Maçın bu kadar rahat geçeceğini o da beklemiyordu sanıyorum. Kopmuş bir maçta garanti değişiklikler yerine farklı şeyler deneyebilirdi.

Perşembe günü Avrupa'da "tamam mı, devam mı" maçına çıkacağız. Mağlubiyet büyük ölçüde Avrupa'ya havlu atmak anlamına gelecek. Mutlak şartla sahadan puanla ayrılmalıyız. Bunun için de iyi bir tribün atmosferine ihtiyacımız var.

Özetle; Fenerbahçe'nin zirve yürüyüşü kör topal devam ediyor. Skor 5-0 olsa da sahada muazzam bir  futbol yoktu. Fark zaten 7-8 dakikalık bir fırtınada geldi. Bu dönemde kritik olan olabildiğince puan toplarken eksikleri tespit edip devre arası gelmeden uygun oyuncuları bulmak. Gidecek olanlar yavaş  yavaş belli oluyor, gelecekler için de Advocaat'tan Lens seviyesinde ve verimliliğinde oyuncular bekliyoruz.

24 Ekim 2016 Pazartesi

Gole Sevinmek

Futbolun şüphesiz en güzel öğesi gol. Bir taraftarı maç içindeki golden daha mutlu edebilecek şey yoktur sanırım. Peki golü yeşil sahada gerçekleşmeyen olaylarla kıyaslamak gerekirse ne dersiniz? Örneğin bir dede adayı, torunu olacağı haberini aldığı zaman takımı gol atmış kadar sevinir mi? :) İşte bu maç buna benzer bir aykırılığa sahne oldu. 24. dakikada Emenike golü attı ancak Fenerbahçe taraftarını sevince boğan dakika 38’di. Ne mi oldu 38. dakikada? 24 Ekim 2016 Pazartesi günü saat 20:38’de belki de Fenerbahçe’nin kaderi değişti. Ali Koç kendisinden yıllardır bekleneni yaptı ve ilk kongrede başkanlığa aday olacağını (ve dolayısıyla Fenerbahçe’nin bir sonraki başkanı olacağını) açıkladı. Tüm camia adına hayırlı, uğurlu bir karar olur umarım. Aziz Yıldırım artıları ve eksileri olan bir başkan, ama artık miadı doldu. Yeni başkanı heyecanla bekliyor tüm taraftarlar.

Gelelim maça, iki takım da Perşembe akşamı Avrupa’da maça çıktı. İkisi de sahadan istemediği sonuçla ayrıldı. Beklenti bu maçın düşük tempoyla geçeceği yönündeydi ancak mücadele bakımından iyi bir karşılaşma olduğunu düşünüyorum. Advocaat radikal sayılacak bir kararla İsmail Köybaşı’yı (belki kariyerinde ilk kez) sol açık oynattı. Jeremain Lens’in dönüşü takıma bariz şekilde olumlu etki etmişti. Kalan taşlar yerli yerindeydi, sakatlık ve ceza olmadıkça takımın iskeleti devre arasına kadar bu şekilde olacak.

Maç sakatlıklarla başladı, ilk 15 dakika topun oyunda olduğu süre 6-7 dakikayı geçmedi. Fenerbahçe biraz hareketlenince Jeremain Lens’in seri çalımları sonucu penaltıyı kazandı. Takımda çok daha yetenekli penaltıcılar varken Emmanuel Emenike topun başına geçti ve kaleciyi ters köşeye gönderdi. Golden sonra Fenerbahçe istediğini almış şekilde geriye çekilip hızlı hücumlarla gol aradı. Aykut Kocaman devre arasında yaptığı müdahalelerle rüzgarı tamamen arkasına aldı ve ikinci yarıda Fenerbahçe’yi oyun olarak ezdi ancak Fenerbahçe savunması topu kaleden uzak tuttu.

Hezimet denebilecek bir Avrupa maçı sonrası, Konya gibi zor bir deplasmanda, kötü sayılacak bir oyunla 3 puanı almayı başardı Fenerbahçe. Son 3 senedir en az topa sahip olduğu maçı oynadı Fenerbahçe. Aykut Kocaman’ın ekibi de topa bu kadar hakim olmaya alışık olmadığı için açık alanı bulamadı ve gol pozisyonları yakalayamadı.

Volkan Demirel : (6/10) Kalesinde pek terlemedi. Gelen 1-2 basit vuruş dışında yere yatmadan maçı tamamladı. Ligde gol yemediği ilk karşılaşma oldu bu maç, devamı gelmeli.

Şener Özbayraklı : (7/10) Golde payı büyük, taç atışını hızlı kullandı ve savunmanın dengesiz yakalanmasını sağladı. Hücumdan ziyade savunmaya konsantre olarak oynadı. Kanadına açık vermedi.

Simon Kjaer : (6/10) Geçen maçtaki kötü performansından sonra yeniden yükselişe geçti, savunmada hata yapmadı ancak ileri oynadığı topların büyük çoğunluğu rakibe gitti.

Martin Skrtel : (7/10) İyi performansının ödülünü bu gece gol yemeyen savunmanın lideri olarak aldı. Koluna çarpan topun penaltı olarak değerlendirilmemesi şansı oldu.

Hasan Ali Kaldırım : (6/10) Kanadını bir başka sol bek ile paylaştı ve doğal olarak savunmada kademe hatası yaşamadı. Önünde hücuma giden bir kanat oyuncusu olmayınca onun da hücum performansı olumsuz etkilendi. Olumsuz başka bir etki ise yaptığı faul sonrası Konya tribünlerinden gördüğü tepkiydi.

Mehmet Topal : (7/10) Orta sahayı tek başına toparladı. Önünde Ozan Tufan’ın yerine Robin van Persie oynuyor olmasına rağmen mücadele açığı vermedi orta saha. Rakibe sırtı dönükken yaptığı top kontrolleri yürek hoplattı.

Josef de Souza : (6/10) Sahadaki 22 oyuncunun en çok koşanıydı ancak verimli bir performans koyduğu söylenemez. Onun da önceliği bu zor deplasmanda gol yememek üzerineydi.

Jeremain Lens : (9/10) Türkiye ligi kalitesinin çok üzerinde bir oyuncu. Zaman zaman dengesiz deparlar atıyor ancak çok güçlü olduğu için rakibi sindirmeyi başarıyor. Golün ve Fenerbahçe hücumlarının gizli kahramanı oydu, kendisinden bir adet de sol kanada lazım.

Robin van Persie : (7/10) Sezon başından beri 1-5 arası not verdiğim van Persie bugün performansını yukarı taşımanın ödülünü aldı. Golü istedi, kovaladı, mücadele etti. Her maç gol atmasın ancak kazanmayı böyle istesin, bize yeter.

İsmail Köybaşı : (5/10) Hücum yetenekleri çok kısıtlı bir oyuncu olması sebebiyle önde oynama kapasitesi yok. Bugün kazandığımız için kötü performansı konuşmuyoruz ancak gole ihtiyacımız olsa kenarda bekleyen Sow, Alper, Aatıf, Volkan gibi sol açık oynayacak adamlar varken sahada olması eleştirilerin ana noktası olurdu. Konyaspor’un geliştirdiği tek tehlikeli akında adamını kaçırması ise bir çuval inciri berbat edecek nitelikteydi.

Emmanuel Emenike : (7/10) Penaltıcılar listesinde ilk sırada olmamasına rağmen sorumluluk aldı ve golü yazdı. Serkan’ın hatalı çıktığı pozisyonda kaleye vurmak yerine Robin van Persie’ye pas verse maçı daha erken koparabilirdik.

Moussa Sow : (5/10) Top her geldiğinde tek oynamayı tercih etti ancak rakip bu kadar baskı kurmuşken ve ileride top tutmaya ihtiyaç varken bu kadar az topla oynaması doğru değildi. Performansını daha yukarı taşıması lazım.

Alper Potuk : (5/10) Son dakikalarda yorulan takımı dinamikleştirmek için oyuna girdi ancak o da topu ileriye taşımak konusunda ilaç olamadı.

Roman Neustadter : (5/10) Değerlendirecek kadar bir performans göstermedi, zaman geçirmek adına oyuna girdi.

Dick Advocaat : (7/10) Kadro tercihi kazandığımız sürece eleştirilemez. Konya deplasmanında savunma yaparak kazanmak kötümser bir senaryo değil ancak bugün maçı kazandıran bireysel bir hata oldu. Rakibin hata yapmadığı maçlarda kötü futbol en fazla 1 puan getirir. İkinci değişikliği biraz daha erken yapması ve takımı rahatlatması gerekirdi.

Bir paragraf da hakem Bülent Yıldırım’a açalım. Çaldığı penaltı düdüğü %100 haklı, çalmadığı 2 penaltı da bence haklı. İlkinde top çok yakın mesafeden çarptı, Skrtel’in pozisyonunda ise rakip çok yakın mesafede olduğu için Skrtel topa hamle yapacak kadar zamana sahip değildi. Hakem çok alakasız pozisyonlarda faul düdükleri çalarak oyunu çok sık kesti. Gösterdiği kartlarda da hatalı kararları vardı. Sonuç olarak skora etki etmemiş olması sevindirici.


Özetle; ağır mağlubiyet sonrası zor bir deplasmanda, kötü bir futbolla kazandık bu sezon ilk kez. Devre arasına kadar ite kaka bu şekilde gitmek zorundayız. Konya deplasmanında aldığımız 3 puan, içerideki beraberliklerden birini telafi etti diyebiliriz. Kritik maçlarda 1-2 galibiyete daha ihtiyacımız var. 

2 Ekim 2016 Pazar

25 Kişi Mi, 1 Takım Mı?

Futbolda bir kaç sayının önemi var. Takım 25 kişidir, deplasmana 20 kişi gider, kadroya 18 kişi yazılır, sahaya 11 kişi çıkar.  Dolayısıyla takım 11 kişi değil, 25 kişidir. Hatta teknik ekibi de düşününce 30 kişilik bir ekiptir. Ekip olan kazanır, olamayan kaybeder. Fenerbahçe’nin bugün kazanamamasının ardındaki sebeplerden biri ekip olamamaktı.

İki takım da Perşembe akşamı Avrupa’da maç yaptılar, Fenerbahçe sahasında kazandı, Osmanlıspor deplasmanda kaybetti. İki takımın da 72 saat önce yüksek efor sarf etmiş olması nedeniyle ilk golü atanın kazanacağı maç olacaktı. İstatistikler de öyle söylüyordu, Osmanlıspor öne geçince maçı kaybetmiyor, Fenerbahçe de geri düştüğü maçları kazanamıyordu.

Fenerbahçe son maça göre 3 farklı oyuncuyla sahaya çıkarken Osmanlıspor 6 yeni isime görev veriyordu. Ekip olmanın önemi burada ortaya çıkıyor işte. Osmanlıspor’un yarısından fazlası ideal 11 dışı oyunculardan kuruluyken takım alışageldiği düzende oynamaya devam ediyor. Fenerbahçe’nin yedek kulübesinde nasıl bir büyü varsa kulübeye giren büyünün etkisinden kurtulamıyor. Özellikle Türk oyuncular olmak üzere, yedek kalan futbolcular kendilerini hazır tutmayı beceremiyorlar. Ben tribünde veya televizyonda rakibin eksiklerini gözlemlerken kenarda ısınan Fenerbahçeli oyuncular buna dikkat ediyorlar mı acaba? Hangi tarafı daha zayıf, pozisyon alırken hata yapıyor mu, hava toplarında iyi mi diye gözlemliyorlar mı? Kenarda rakibini gözlemleyip sahaya girdiği anda ekstra enerjiyle fark yaratma şansı varken bunu hiç başaramıyoruz nedense. Yedek oyuncularımız maça sözleşmesindeki maç başı prim olarak bakıyor muhtemelen.

Doğru bir kadro ve diziliş ile sahaya çıktı Fenerbahçe. Van der Wiel ve Lens’in sakatlıkları sebebiyle Şener ve Moussa Sow sahadaydı. Yorgun Hasan Ali’nin yerine ise İsmail Köybaşı ilk kez 11’deydi. Fenerbahçe takım otobüsü stada 19:10 civarı geldi sanıyorum. Bu süreçte Osmanlıspor 1-0 öne geçmişti bile. Fenerbahçe üst üste 3 pas yapamadan, sürekli top kaybeden haldeyken Osmanlıspor bir ara pasında penaltı sonucu golü buldu. Golün hata paylaşımını son haftaların formsuzu Kjaer ve Volkan Demirel’e paylaştırıyorum. Kjaer’in konsantrasyon kaybı sonucu izin verdiği ara pası ve 35 yaşına gelen Volkan’ın 18 yaşında amatör kaleci gibi auta çıkmak üzere olan topa ayaklarıyla dalması (ve rakibin uyanıklığı ile kendini takması) penaltıyı getirdi.

Osmanlıspor öne geçtiği zaman çok daha tehlikeli olan bir takım ancak Perşembe günkü maçın yorgunluğu sebebiyle öne geçtikleri dakikalarda farkı arttırmayı başaramadılar. Golden sonra Fenerbahçe biraz kıpırdanır gibi olsa da devreyi isabetli şut atamadan bitirdi. İkinci yarı oyuna ilk yarıda görünmeyen Ozan Tufan yerine Robin van Persie girdi. Pek beklentim yoktu açıkçası ancak Volkan Şen’in getirdiği topta şansın da yardımıyla arka direkte topu filelerle buluşturdu. Skor 1-1’e geldikten sonra iki takım da önce aman evdeki bulgurdan olmayayım diyerek önceliği savunmaya verdi. Hal böyle olunca son yarım saatte iki kalede de büyük tehlikeler yaşanmadan maç tamamlandı.

Volkan Demirel : (3/10) 2 puan kaybında doğrudan pay sahibi. 15 senedir Fenerbahçe forması giyiyor, ceza sahası içinde hızlı gelen rakibe ayaklarıyla dalmaması gerektiğini öğrenemedi. Penaltı dışında kalesine pozisyon gelmedi ama maçın başındaki hatası 2 puan kaybı için yetti.

Şener Özbayraklı : (5/10) Kenarda kendini hazır tutamayanlardan biri de Şener. Van der Wiel hücuma onun kadar destek vermiyor belki ama sakinliği, top kontrolü ve pozisyon alışıyla Şener’e göre açık ara üstün bir oyuncu.

Simon Kjaer : (3/10) Gerek penaltı pozisyonunda gerekse Diabate ile ikili mücadelelerde zayıf kaldı. Belki yorgunluk, belki konsantrasyon eksikliği sebebini Advocaat’ın bulması lazım. Biraz kenarda oturmasında fayda vardır belki de.

Martin Skrtel : (6/10) Savunmanın bel kemiği Feyenoord maçındaki suratına aldığı darbeye rağmen bugün de dişe diş mücadele etti, kendinden daha uzun Diabate ile girdiği mücadelelerin çoğunu kazandı. Golün oluşumunda verdiği hatalı pas nedeniyle puanını bir kırdım.

İsmail Köybaşı : (4/10) Bugün ilk kez 90 dakika forma şansı buldu ancak o da yedek kulübesindeki goy goy takımının bir parçası olmuş. Henüz sezonun 6. haftası olmasına rağmen 68. dakikada bir geri, bir ileri depar sonrası 30 saniye kadar kendini yere bırakıp soluklanmayı bekledi. Advocaat da bu performanstan sonra sanırım Türkiye kupası maçları dışında pek oynatmayacaktır kendisini. Olumlu düşüncelerim bir maçta yön değiştirdi ancak bunları yeniden değiştirmek İsmail’in elinde.

Mehmet Topal : (5/10) Kafa olarak maçta değildi, alışık olduğumuz kesiciliği, bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi yoktu sahada. Cepheden kaleyi görürken üstten auta giden şutlarına alışkınız da baskı sonucu top kaptırmalarına pek değiliz.  O da belki sıkı maçların yorgunluğunu yaşıyor.

Josef de Souza : (6/10) Günün başarılı isimlerindendi mücadele anlamında ancak ilk yarının sonların yay üzerinde kaleyi görürken attığı şut isabetli olmalıydı. İlk yarı pek görünmese de ikinci yarı ikili orta sahada rakiple iyi mücadele etti.

Ozan Tufan : (5/10) Sahanın görünmez isimlerindendi, nitekim ilk yarı sonunda kementi yedi Advocaat’tan. Milli maç arası ona da iyi gelecek, dönüşte kaldığı yerden devam edecek.

Moussa Sow : (4/10) Bırakın 90 dakikayı, 45 dakikalık bile kondisyonu yok bence. Geriye iyi yardım ettiği için forma şansı buluyor ancak hücumda çok etkisiz. Sow bu durumdayken Stoch, Aatıf ve Alper yedek kalıyorlarsa onların halini düşünemiyorum bile. Ceza sahası içinde iki kere topla buluştu ancak gol vuruşlarını beceremedi.

Emmanuel Emenike : (5/10) Son haftaların golcüsü bu maçta tutuk kaldı. Karşısında ağır stoperler olmasına rağmen 2 pozisyon haricinde hızını kullanamadı. Sağ çaprazdan yakaladığı pozisyonu Feyenoord maçındaki gibi gol yapsa bugünün kahramanı olabilirdi bir anda.

Volkan Şen : (4/10) Bal yapmayan arı diyorlar Volkan Şen için, çok doğru teşhis. Golü her maçta olduğu gibi bugün de çok istedi ancak bu isteği kendisine ve takıma zarar veriyor. Sol açık oynayan bir oyuncunun takımının en çok faul yapan oyuncusu olması normal değil, topu kaptırdığı anda hırsla rakibin üzerine saldırıyor ancak uyanık rakipler kendilerini yere bırakıp hem avantaj kazanıyorlar hem de Volkan’ı çileden çıkarıyorlar. Yaptığı asistte şans yanındaydı, top savunmanın ayağından sekmese ceza sahasından uzaklaşacaktı. Kullandığı 8 kornerin hiç birine bizim oyuncular vuramadı.

Robin van Persie : (6/10) Bir puanı getiren oyuncu oldu. Attığı gol bir forvetin pozisyonu nasıl takip etmesi gerektiği konusunda derslik nitelikteydi. Gol dışında pek sahneye çıkmadı, arkasındaki yorgun orta sahanın da bunda payı vardı. Aldığı puan sadece gol için değil, takımın eksik yakalandığı bir pozisyonda geriye depar attı ve rakibe faul yaparak hızlı hücumu engelledi. İşte bu takımı sahiplenmektir, bu kazanma arzusudur, bir takım olmaktır.

Alper Potuk : (4/10) Yedek kalınca kendini salanların başında geliyor. Geçen sezon sonu kanatta oynadığı maçlarda etkileyici performans sergileyen Alper bu maçta yokları oynadı. Ayakta durmaya mecali yok, çevre kontrolü yapamıyor, 5 metre yanındaki adama pas vermekten aciz. Kullandığı korner ceza sahasına yetişmedi bile. Hoca nasıl olsa beni oynatmaz diye futbola küsmüş.

Miroslav Stoch : (4/10) O da kendini hazır tutmayanlardan. Jeremain Lens’in olmadığı şu maçta ilk 11’de olmalıydı. Gözden nasıl düştüyse kanat oyuncusu tercihinde 5. sırada. 20 dakika sahada kaldı ancak aklımda kalan tek hareketi tehlikeli olabilecek yerden kullandığı serbest vuruşta orta yapmak yerine kaleye vurması ve topun 5 metre farkla auta gitmesi. Pozisyondan sonra elini kaldırıp arkadaşlarından özür diliyorsun ya, taraftar o özrü kabul etmiyor işte.

Dick Advocaat : (7/10) Zor bir maç sonrası, önemli eksikleri varken, zor bir deplasmandan 1 puanlı çıkmayı başardı. Üstelik takım maçın başında geri düşünce oyun stratejisini tamamen değiştirmek zorunda kaldı. Risk alması işe yaradı ve kendisine hem 1 puanı hem de van Persie’yi kazandırdı. Kapalı savunmalara karşı, 1-0 gerideyken hızlı oynamanın işe yaramayacağının güzel bir örneği oldu bu maç. Alternatif hücum senaryoları üzerinde çalışması gerek artık.


Özetle; sezonun ilk haftasındaki Başakşehir maçının kopyası olacaktı ki sahneye van Persie çıktı. Osmanlıspor deplasmanında 1 puan kötünün iyisi. Bu sonuçla ligin ilk 6 sırasındaki takımın 3üne puan bırakmış oldu Fenerbahçe. Önümüzde milli maç arası var, bu arada takımın oyun planı üzerinde çalışması gerekiyor. Geçen milli maç arasına girerken son sıradaydık, inceden toparlanma içindeyiz. Bir sonraki milli maç arasına kadar seri galibiyetlere devam etmemiz gerekiyor.