2 Ekim 2015 Cuma

Avrupa'da Yenemiyorsan Yenilme!

Sezona fırtına gibi transferlerle başlayan ancak ortaya konan futbol ve alınan sonuçlar anlamında bir türlü beklentiyi yakalayamayan Fenerbahçe dün Avrupa Ligi’nde kritik maçlardan birine çıktı. Öyle ki, yenilgi henüz ikinci maç haftasında havlu atmak anlamına gelebilirdi. Molde maçındaki beklenmeyen mağlubiyet sonrası grupta ekstra alınması gereken puanlara ihtiyacı vardı takımın, Celtic deplasmanı da bu opsiyonlardan biriydi. Maçın sonucu kötünün iyisi oldu ve “rakibine” de iki puan kaybettirerek berabere kaldı.

Bu sezon Fenerbahçe’nin ideal 11’ini henüz sayamıyoruz. Tüm maçlarda sahaya ilk 11’de çıkan tek oyuncu Nani. Kadronun oturmamış olması, sakatlıklar vs nedeniyle sahada kimi görsek büyük sürpriz diyemiyoruz. Belli ki Pereira yedek kaleci Fabiano’yu hazır tutmak için Avrupa Ligi maçlarında görevlendirecek. Onun dışında sol bekte Beşiktaş maçının tutuk ismi Caner yerine, Bursa maçının yıldızı Hasan Ali’nin başlaması sürpriz sayılabilecek nitelikteydi. Kulüp içi gerginliğin odak noktası olan Pereira-RvP çekişmesinde ise sıra RvP’ye gelmişti nihayet.

Fenerbahçe maça dengeli başladı, ilk 15 dakika iyi pas yapar gibi göründü ancak sonra kabuğuna çekildi. Bu çekilme Celtic’i ileri itti ve tıpkı Beşiktaş maçında olduğu gibi ilk yarım saatin sonuna doğru arka arkaya iki gol buldular. Burada gollere iki parantez açmak gerek. İlk golde korneri savunurken alan savunması yapıyordu Fenerbahçe. Adam adama eşleşme yerine alan savunması ile başarılı olan neredeyse tek bir takım bile yokken Fenerbahçe gibi birebir eşleşmede rakibe üstünlük sağlayacak Kjaer, Alves, Topal, Fernandao, RvP gibi isimleri olan bir takımın alan savunması yapması gerçekten çok ilginç. Alan savunmasında altıpas üzerine dizilen oyuncular iki adım geriye düşen topu izlerken Celtic’li oyuncu indirdi, arka direkte marke edilmeyen oyuncu da önce kaleciyi nişanlasa da ikinci vuruşta fileleri havalandırdı. Dilerim Fenerbahçe bugün itibariyle duran topta alan savunması uygulamasından vazgeçer, aksi halde canımız çok yanacak.

İkinci gol ise ayrı bir komediydi. Sol kanatta rakibi Nani ve Şener beraber karşılarken rakip vücut çalımlarını ve süratini kullanarak topu içeri çevirdi. Stoperlerimiz birbirlerini marke ederken geriden gelen rakip güzel bir vuruşla ikinci golü kaydetti. Kjaer sakatlık sonrası halen eski performansını yakalayamadı, Beşiktaş maçından sonra bu maçtaki golde de hatalıydı. Şener de rakibin karşısında kalması gereken pozisyonda sürate yenik düştü, Gökhan’ın bir an evvel takıma dönmesi ve Şener’in dinlenmeye çekilmesi gerek.

Beşiktaş maçında olduğu gibi 2-0 olunca takım afalladı. Yaklaşık 10 dakika boyunca ne yaptığını bilmez halde sahada gezindiler. İleri uçta tek başına oynayan ve rakip stoperlere oranla hava hakimiyeti daha düşük olan Robin van Persie’ye uzun toplar atmaya çalıştılar. Van Persie demişken, her ne kadar hocaya ben hazırım dese de hazır olmadığı gün gibi ortada. Dünkü maçın özet görüntülerine baksak topla olumlu hareketi olan tek pozisyon rakibin kaptırdığı top sonucu kazandırdığı frikiği baraja takması olur sanıyorum. Onun dışında sahada ne pres anlamında, ne de kendisinden beklenen yaratıcılık, bitiricilik anlamında takıma hiç katkı veremedi. Sonradan oyuna girdiği maçlarda yorgun savunmaya karşı daha dinç haliyle mücadele edebiliyor, daha fazla boş alan bulabiliyor ancak ilk 11’de çıktığı zaman etkisiz olup sahada kayboluyor. Molde maçında olduğu gibi dün de sahada yoktu hücum anlamında, kanada geçtikten sonra 89. dakikada son çizgiye kadar adamını kovalaması ise gerçek bir profesyonel olduğunun göstergesi. Pereira’yı zor bir karar bekliyor ileri uçta oynayacak oyuncu anlamında.

Maçın 35. dakikasında ikili mücadelede darbe alan Volkan Şen yerini Fernandao’ya bıraktı ve belki de Pereira’nın şansı oldu bu zorunlu değişiklik. Oyuna giren Fernandao son haftalardaki tutuk görüntüsünden uzak, hırslı bir şekilde başladı maça. Kovaladığı uzun topta savunmanın hatası sonucu skoru da 2-1’e getirdi. Bu gol devre öncesi takıma moral aşıladı.

İkinci yarıya başlarken bir yerinde değişiklik daha geldi. Ozan Tufan yerini Diego’ya bırakırken Pereira 2. golü istediği mesajını veriyordu. Öyle de oldu, ikinci yarının hemen başında kornerden gelen topa ön direkte iyi yükselen Fernandao skoru 2-2 yaptı. Beşiktaş maçında olduğu gibi iki gol geriden gelen Fenerbahçe mental anlamda üstünlüğü ele aldı. 50-75. dakikalar arası iyi oyunla beraber bir çok pozisyon yakalasa da galibiyeti getirecek golü bulamadı. Son çeyrekte Pereira “deplasmanda 1 puan iyidir” felsefesiyle Meireles – Ba değişikliği yaptı. İlk sahaya diziliş 3-4-3 gibi göründüyse de bir kaç dakika sonra 5-4-1 oynamaya başladı takım ve skoru tutmaya çalıştı. Futbolcular ve teknik heyet, tribündeki taraftar kadar 3. golü bulmak isteseler o gol gelirdi.

Bireysel performanslara bakacak olursak...

Fabiano : Avrupa Ligi’nde forma onun olacak, belli oldu. Ama iki maçta 5 gol yemiş olması, her ne kadar gollerde doğrudan hatası olmasa da, iyiye işaret değil. Vasat bir yedeğin ötesine geçemez, Volkan’ı zorlayacak bir performansı yok. (5/10)

Şener : Beşiktaş maçına oranla daha etkiliydi hücum anlamında ancak son dokunuşları beklentilerin gerisinde kalıyor. Ciddi bir yorgunluk içinde olduğunu belli ediyor, yaklaşık 1.5 aydır üç günde bir maç yapıyor. İkinci goldeki hatası ileride başımıza iş açabilir. (6/10)
Kjaer : Sakatlık sonrası toparlayamadı, Beşiktaş maçında olduğu gibi vasatın üzerine çıkamadı. (4/10)
Alves : Dünün vasat isimlerindendi, bariz bir hatası vardı denmese bile kendisinden beklenen tecrübe ve kaliteyi sahaya yansıtamadı. (6/10)
Hasan Ali : Dünün sürpriz isimlerindendi, nadiren denediği şutlarından birini gördük, gol olsa çok şık olacaktı. Performansı iyiydi ama iyi bir Caner’i kesecek düzeyde değil. (7/10)

Mehmet Topal : Dünün sahneye çıkmayan yıldızlarındandı. Deplasmanda kaybedilmemesi gereken bir maçta olması gerektiği gibi genellikle 3. stoper rolünde oynadı. Rakibin 89. dakikadaki atağında savunmanın fazla içine gömülmüş olması nedeniyle dışarıdaki adamı boş kaldı ancak gol olmaması Mehmet’in şansıydı. (6/10)
Raul Meireles : Beşiktaş maçındaki iyi oyununu sürdürdü ama nedense benim kanım bir türlü ısınmıyor bu “iyi” oyuna. Tek top oynamayı seviyor ama bazen çok gereksiz yerde kullanıyor. Rakibi afallatacak dokunuşları çok yapıyor, bunların büyük kısmı da top kaybı olarak sonuçlanıyor. Fernandao’nun aşırtmaya çalıştığı toptaki pası çok şıktı ama halen beklediğim box-to-box oyuncusu değil Meireles. (6/10)
Ozan Tufan : Dünün silik isimlerindendi. İkinci yarının başında da kulübeye çekildi. Maçların yoğun temposu onu da yordu sanıyorum. Diego ve Souza’nın dönüşüyle bir anda kulübe sürpriziyle karşılaşabilir. (5/10)

Nani : O da dünün etkisiz isimlerindendi. Her ne kadar istatistik tablosunda asist yaptı olarak görünse de bu tür maçlar için alındığını düşünürsek beklenen katkıyı yapamadı. (6/10)
Volkan Şen : Dünün istekli isimlerindi ama şanssız bir şekilde sakatlandı. Markoviç’in yokluğunda kanatta büyük görev düşüyor kendisine. Dilerim kısa zamanda döner takıma. (7/10)
Robin van Persie : Dün varlığıyla yokluğu belli değildi. Uzun toplarda kaybolup gideceği bariz bir şekilde belliyken inatla uzun top oynandı kendisine. Kanada geçtikten sonra da beklenen etkiyi gösteremedi. Sonradan oyuna girdiği maçlarda daha etkili olduğu bir gerçek. (4/10)

Fernandao : Yedekten gelip iki golle maçın kahramanı oldu. Aklı yedek kulübesinde ardında bekleyen van Persie’de olmayınca daha etkili oluyor. Akhisar maçı öncesi attığı gollerle teknik direktörün işini zora soktu. Aşırtma golünü atsa sezon boyu ileri uçta oynama garantisini koparabilirdi. (8/10)
Diego : İkinci yarı Fenerbahçe’nin etkin futbolunda pay sahibi isimlerdendi. Sakat olmadığı sürece kadroya adı yazılması gereken isimlerden biri. Yalnız rakibin temasıyla kendini yere bırakıp frikik kazandırma çalışmasından vazgeçmeli, özellikle Avrupa’da işe yaramıyor. (6/10)
Ba : Üçlü savunmaya dönüyoruz derken beşli savunmanın parçası olduğunu gördük. Sakatlığının düzelmesi Kjaer ve Alves’in kötü olduğu şu dönemde sevindirici. Haftasonu kendisine ilk 11’de görebiliriz. (6/10)

Vitor Pereira : Çıkardığı kadro doğruya yakındı. İlk değişilik şansı oldu, ikincisi yerindeydi, üçüncüsü gereksizdi. Kornerde alan savunmasından bir an evvel vazgeçmeli. (5/10)

Fenerbahçe’nin şansı bu grupta kendi maçları dışında iki maçın da berabere bitmiş olması oldu. Böylece rakipler puan farkını açamadılar. 22 Ekim’de Ajax maçını kazanabilirsek ve Molde-Celtic maçı berabere biterse 5-4-3-2 gibi bir sıralama oluşacak. Peşpeşe oynanacak iki Ajax maçından en az 4 puan almamız gerekiyor. Şans halen Fenerbahçe’nin yanında, ikinci yarıdaki oyunu maçların geneline yaymak ise Pereira’nın bir numaralı görevi.


Sözün özü; Avrupa’da deplasmanda 1 puan iyidir.

28 Eylül 2015 Pazartesi

Bu Sefer Beşiktaş

Derbi güzeldir, derbi candır, derbi heyecandır. Hele sezonun ilk derbisi her daim iple çekilendir. Liseliler bilmez, eskiden sezon öncesi TSYD turnuvası düzenlenirdi üç büyükler arasında. Keyifli maçlara sahne olurdu ama gerek yaşanan sakatlıklar (bkz. Frank Pingel) gerekse sezon öncesi ezeli rakibe karşı alınan mağlubiyetlerin takımları rahatsız etmesi nedeniyle bu turnuva tarihin tozlu sayfaları arasına karıştı gitti. Şimdilerde kendi aralarında özel maç bile yapmıyor büyük takımlar.

Neyse konuya dönelim, 2015-2016 sezonunun ilk derbisi dün Atatürk Olimpiyat Stadı’nda oynandı. İstanbul’da yaşayan bir futbolsever olarak Olimpiyat stadına sadece 3 kere gittiğimi fark ettim. Üçünün de Fenerbahçe maçı olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Stadın şartları malum, şehir dışına deplasmana gitmek çoğu zaman daha kolay. Beşiktaş yaklaşık 1.5 sezondur burada oynuyor maçlarını, dolayısıyla ciddi bir stat tecrübesi var elinde. Dün de bu sayede etkili olduklarını düşünüyorum.

Maç öncesi kadrolara bakıldığında iki takımın da oynayabilecek durumda olan futbolcuları arasından doğruya yakın tercihlerle sahaya çıktığı söylenebilirdi. Sadece Fenerbahçe’nin ileri ucunda Fernandao – Robin van Persie soru işareti vardı, teknik direktör Vitor Pereira da tercihini Fernandao’dan yana kullandı. Temposu yüksek geçecek maçta Ricardo Quaresma yerine Olcay Şahan tercihi doğruydu.

Maça iyi başlayan Fenerbahçe oldu, Markoviç çok istekliydi. Topu orta sahanın gerisinden alıp 75 metreyi 10 saniyede katettiği kesit futbolun özlediğimiz parçalarından biriydi. 20. dakika itibariyle Beşiktaş silkinip kendine geldi ve ilk duran topta golü buldu. Maç sonrasında golün 30 cm ofsayt olduğu açıklandı Lig TV tarafından ancak aynı anda hem topun vurulduğu noktaya bakıp hem de kaleye en yakın oyuncuyu tespit etmeye çalışırken 30 cm’lik kaçak yaşanabilir olarak düşünüyorum. Adam paylaşımı konusunda ise Fernandao eşleştiği Ersan’ı bırakınca, Kjaer kendi tuttuğu Atiba’ya vurdurmadı ama Ersan’a vurdurmamaya çalışınca kendi ağlarını havalandırdı. Stadın avantajı bu noktada ortaya çıktı bence, rüzgar Beşiktaş lehine esiyordu ve Kjaer zıplayıp rahat uzaklaştırabileceği bir topu (muhtemelen rüzgarın etkisiyle) zamanlama hatasıyla kendi kalesine gönderdi. Bu hatayı Bekir vs. oyuncular yapsa üzerine düşülmezdi belki ama bonservisine 7.5 milyon euro ödenmiş bir stoperin yapmaması gereken bir hataydı.

Golün şoku geçmeden yine bir duran topta ikinci gol geldi. Ön direkte aşırılan topu Kjaer yine zamanlama hatasıyla uzaklaştıramadı ve Mario Gomez hatayı affetmeyip skoru 2-0’a getiren golü attı. Fenerbahçe iyice bocalamaya başladı fark ikiye çıkınca. İmdada duran topta kendi kalesine uçarak kafayla gol atan Tosiç yetişti. Aslında Tosiç’in golünde Gomez tarafından itilen Kjaer’in Tosic’e çarpmasının da etkisi vardı. Skorun 2-1’e gelmesi Beşiktaş’ı stop ettirdi adeta. Fenerbahçe yeniden topa hakim olmaya başladı. Bu sefer de Beşiktaş’ın imdadına Markoviç’in sakatlığı yetişti. Ersan’ın faul bile yapmadan(!) yaptığı müdahale sonucu yerde kalan Markoviç yerini Volkan Şen’e bıraktı. Fernandao biraz daha becerikli olsa Volkan’ın ilk dokunduğu top enfes bir asist olacaktı. Golü kaçırdıktan sonra ilk olarak kulübeye bakan Fernandao ise aklının maçta olmadığını kanıtladı adeta.

2-1 biten ilk yarının ardından Şenol Güneş ikinci yarıya Jose Sosa – Necip Uysal değişikliğiyle başladı. Bu biraz da skoru korumacı bir değişiklikti ve yerindeydi. İkinci yarının ilk 15 dakikası uyku modunda geçti, ne bir tehlikeli akın, ne de keyif veren futbol vardı sahada. 65. dakikada Fernandao yerini Robin van Persie’ye bıraktı. Volkan Şen’in telefon kulübesi kadar bir alanda 4 kişiyi ekarte etmesi sonucu güzel bir plase ile topa ilk dokunuşunda da golü yaptı RVP. Beşiktaş savunması topun çıktığına itiraz ettiği kadar Volkan’ı savunsa golü yemezlerdi ancak topun tamamı çizgiyi terk etmediği için oyundaydı ve çizgi hakeminin kararı doğruydu.

Skorun 2-2 olmasıyla maça yeniden heyecan geldi, üstelik rüzgar hem fiziksel hem de motivasyonel olarak Fenerbahçe’nin arkasındaydı. Ancak Oğuzhan’ın iyi ara topunu süratli deparıyla değerlendiren Gökhan Töre, Mario Gomez’e “al da at” şeklinde bir orta yaptı ve Gomez ilk yarıda Fernandao’nun kaçırdığı pozisyonun aynısını gol yaptı. Oğuzhan – Töre – Gomez üçlüsünün uyumuna Şener’in ve Alves’in konsantrasyon eksikliğini de eklemek gerek. Gol sonrası yine uyku modu devam etti ve Beşiktaş 3-2 kazanarak liderliğe yükseldi.

Bireysel performanslara bakalım biraz da.

Volkan : Terlemeden bitirdiği maçlardan biri oldu. 3 kere top geldi, üçü de gol oldu. İşin garip yanı üç golde de yapacağı fazla bir şey yoktu. (5/10)

Şener : Sezonun ilk maçlarında Gökhan’ı kesti, artık Gökhan düşünsün derken büyük bir düşüş içine girdi. Yaptığı bindirme sayısı çok kısıtlıydı, son goldeki hatasıyla beraber vasatı aşamayanlardandı. (4/10)
Kjaer : Sakatlık sonrası maç formunu henüz yakalayamamış, zamanlama hataları nedeniyle iki gole sebep oldu. (3/10)
Alves : 90 dakikayı çıkarmakta zorlanıyor, Gomez’in attığı ikinci golde adamını kaçırması pahalıya patladı. (4/10)
Caner : Son iki senenin yıldızı Caner bu sene yokları oynuyor. Hasan Ali’nin iyi performansına karşılık tecrübesiyle forma şansı buldu ama beklentilerin çok gerisindeydi. (5/10)

Mehmet Topal : Josef gelene kadar ülkenin en iyi ön liberosu diyorduk. Kesiciliğine zaten laf yok ama topu oyuna sokma konusundaki zaafları büyük maçlarda daha da ortaya çıkıyor. (6/10)
Ozan Tufan : Volkan’la oynadıkça daha çok parlıyor. Kadroya ilk yazılacak isimlerden. (7/10)
Meireles : 4 senedir en iyi maçlarından birini oynadı ama yine de vurdumduymazlığı beni çıldırtıyor. Tek top oynamayı seviyor ama bazen gereksiz yere tek top oynayıp hata yapıyor. (7/10)

Nani : Fenerbahçe’nin son 6 golünün 5’inde imzası olunca kilit altında kaldı. Etkisizdi. (6/10)
Markovic : Isındıkça daha çok depar izletecek bize. Kumaşı iyi, sene sonu gidişi bizi üzecek gibi duruyor. Sakatlığı ciddi değildir umarım. (7/10)
Fernandao : Sezon başı kampında kaçırılınca yerine başkasını oynatıyoruz sanıyorum zira bu kadar büyük bir düşüşü başka türlü açıklayamıyorum. Geçen sezonki Fernandao dün hat-trick ile takımını zafere taşırdı. (3/10)

Volkan Şen : Sezonun 12. adamı olacağı belli oldu, yedekten gelip çok maç kurtaracak zira ilk 11de oynayınca bu kadar etkili olamıyor. Asist öncesi çalımları çok klastı (7/10)
Robin van Persie : FB Yandex’te “Ben yedek oturmam arkadaş” diye arama yapsak Bursaspor ve Beşiktaş maçlarının özeti çıkar karşımıza. Oyuna girip dokunduğu ilk topları gol yapan, yine harika bir kafa vuruşu direkten dönen adam. Fizik gücünü bir an evvel yükseltip 90 dakika sahada kalabilmesi lazım. (7/10)
Diego : Sakatlık sonrası ilk maçı olduğundan etkisiz ve ürkekti. Katkı vermesi zordu, şapkadan tavşan çıkaramadı. (4/10)

Vitor Pereira : Doğru sayılacak bir kadroyla sahaya çıktı. Gereken değişiklikleri de yaptı ama şans ve hakem faktörü ondan yana değildi. Oyun olarak rakibe karşı üstündü ve kendi adına artı puan hanesine yazıldı (6/10)

Halis Özkahya : Kötü bir yönetim gösterdi. Çıkması gereken kartları çıkarsa sonuç farklı olurdu. (4/10)


Sözün özü, Beşiktaş kazandı ve dört büyük takım 13-11 puan aralığında zirveye yerleştiler. Tahminim dört büyük takımın da 25. haftaya kadar yarışın içinde olacağı yönünde. Bekleyip görelim haftalar kime yarayacak.

5 Nisan 2015 Pazar

Şike, Kupa, Şampiyonluk Bir Kurşun Eder Mi?

Ligin bitimine 55 gün kala, kadrosunda önemli eksikler bulunan Fenerbahçe zor bir deplasmandan yine 5 gollü bir galibiyetle döndü. Ancak yazmaya değer olaylar 90 dakika boyunca değil, maçtan sonra yaşandı ne yazık ki. Maç sonrası polis eskortu eşliğinde Trabzon havaalanına giden takım otobüsü yolda kurşunlandı ve şoför ciddi derecede yaralandı. Şike, kupa, şampiyonluk hep bir kenara, bir insanın başka bir insanın canına kastetmesi için nasıl bir ruh hali içinde olması gerekir bunu anlayamıyorum. Yani silahı ateşleyen kişi şoförün ölümüne sebep olsa, otobüs de duramayıp şarampole yuvarlansa ve Fenerbahçeli futbolculardan bir kaçı hayatını kaybetse kendince 2010-2011 sezonunun intikamını mı almış olacaktı? Simon Kuper “Futbol asla sadece futbol değildir.” derken bu olayları düşünmüyordu eminim. Dilerim galibiyetine üzerine inen kara bulutlara sebep olan kişi veya kişiler en kısa zamanda hak ettiklerini bulurlar (her ne kadar bu cümleye inanmadan yazmış olsam da.)

Gelelim 5 gollü galibiyete. Maç öncesi Fenerbahçe’nin kadrosunda önemli eksikler vardı. Egemen, Meireles, Diego ve Kuyt gibi ilk 11’de oynaması beklenen oyuncular Rize’ye götürülmedi. Emenike olayının üzerine milli maç arasının girmiş olması kendisine ilk 11 yolunu açıyor gibiydi. Ancak İsmail Kartal taraftarı şaşırtmayı başarıyor, sağ açıkta Mehmet Topuz’u,  ileri uçta Pierre Webo’yu sahaya sürüyordu.

Fenerbahçe karşılaşmaya hızlı başladı ve top kaleci Serkan’ın ellerine değmeden maç 2-0 oldu. İlk golde savunmanın toplu hatası Mehmet Topuz’un şansıyla buluştu.Emre Belözoğlu’nun savunmanın arkasına attığı topta Mehmet Topuz vasat bir kontrol yaptı, avantajlı konumdaki sol bek Eren Albayrak topu perdeleyerek kaleci Serkan Kırıntılı’ya bıraktı. Serkan ayaklarıyla uzaklaştırmak isterken Mehmet Topuz ayak koydu ve top yükseldi. Uzaklaştırmayı beceremeyen, aksine Mehmet Topuz’a asist yapan Giray Kaçar savunma nasıl yapılmaz konusunda üçüncü örneği sergiledi ve Mehmet Topuz kendisine sunulan fırsatı boş geçmedi.

İkinci golde ise yine Emre’nin uzun topunu kale sahası içine indiren Pierre Webo ve kafasıyla son vuruşu yapan Moussa Sow’un işbirliği sayesinde geliyordu. Bu golle beraber Fenerbahçe çok zor maçı kolaya çevirmiş ve oyun kontrolünü ele almıştı. Kalesinde yaşadığı ilk tehlikede Volkan gole engel olurken sakatlandı ve yerine Mert’e bıraktı. İlk yarının sonlarına doğru Moussa Sow formda olduğu zamanları hatırlatırcasına topu 70 metre sürdü, 3 kişiden sıyrıldı, son adamın solundan atıp sağından geçti ve kaleciyle karşı karşıya gol vuruşu nasıl yapılır dersi verdi Emmanuel Emenike’ye. Fenerbahçe’nin en son ne zaman ilk yarıyı 3-0 önde kapattığını düşündüm ve geçen sezon Samuel Holmen’in yıldızlaştığı 5-2 kazanılan Sivasspor maçı ve şampiyonluk kutlamasının yapıldığı 4-0 kazanılan Karabükspor maçları olduğunu gördüm istatistiklerden.

İlk yarı sonunda Bruno Alves sakatlanıp yerini Michal Kadlec’e bıraktı ve kaleye en yakın konumdaki üç oyuncu yedeklerden kurulu hale geldi. Normal şartlar altında tüm Fenerbahçelilere eyvah dedirtecek bu durum ilk yarının 3-0 tamamlanmış olması sebebiyle pek endişe yaratmıyordu. İkinci yarının hemen başında Mehmet Topal’ın asistini Pierre Webo gole çevirdi ve Rize’nin bir atımlık barutu da tükenmiş oldu. Caner’in frikiğinde top barajdan sekti ve 5. kere Rize ağlarıyla buluştu. Deniz Kadah’ın golü ise şeref sayısı oldu.

Rize’ye 4 eksikle giden Fenerbahçe 3 değişikliğini de sakatlıklar yüzünden yaptı. Eksik sayısı 7’ye çıkmış oldu böylece. Maçın bitimine 15 dakika kala Mehmet Topuz depar atarken bir sakatlık yaşadı ancak oyuncu değişiklik hakkı dolmuştu. 5-1 önde olan bir takımın teknik direktörü olarak İsmail Kartal’ın oyuncusunun sağlığını düşünmesini ve kendisini kenara almasını beklerdim. Ancak Mehmet Topuz 10 dakika kadar sahada dolandı, sakatlık nedeniyle koşamıyordu zaten. İsmail Kartal’ın notu bu yüzden kırık.

Oyuncu performanslarına gelirsek, Volkan ve Mert takımın kilidi erken çözmüş olması nedeniyle terlemeden maç bitirdiler. Gökhan ve Caner bindirmeleriyle ve pas trafiğine yardımlarıyla etkili oldular. Savunmanın göbeği Alves ve Egemen’den kurulu olmadığı müddetçe Fenerbahçe’nin her daim sorun yaşama ihtimali olduğunu gördük. Bekir ve Kadlec yedek olarak bile yetersizler.

Savunmanın önünde oynayan Mehmet Topal her geçen gün daha iyi bir ön liberoya dönüşüyor. Dördüncü golde yaptığı koşu ve asist performansını taçlandırdı. Emre bu sezon alıştığımız iyi performanslarından birini sergiledi. Alper sakatlanana kadar takımı dikine taşıyan oyuncuların başında geliyordu, kanatta olduğu gibi forvet arkasında da oynayabileceğini gösterdi.

Mehmet Topuz aylar sonra sağ açıkta maça başladı ve ödülünü de maçın kilidini açan golü atarak aldı. Kuyt iyileşince formayı kaptıracak muhtemelen ancak kendini en hazır tutan yedek kendisi sanıyorum. Sow geçmişten esintiler sundu dün adeta, sezon başından beri kötü performans sergiliyordu. Webo sonradan girince daha etkili oluyor, ilk 11 çıkınca performansı aynı düzeye ulaşmıyordu ancak dün o da iyi günündeydi ve maçın adamı oldu. Emenike kilit çözüldükten sonra oyuna girmesine rağmen beklediği fırsatları yakalayamadı. Kadıköy’e çıkmadan önce gol atsa kendisi için moral olurdu ancak gelecek haftaki potansiyel protestolara hazırlansa iyi olacak.


Bu sonuçla beraber ligin bitimine 55 gün kala Fenerbahçe maç fazlasıyla oturdu liderlik koltuğuna. Tüm maçlarını kazanması hala yetmiyor Fenerbahçe’ye, rakiplerin bir adım önüne geçmeyi başarabilecek mi bakalım.

23 Mart 2015 Pazartesi

Yarış Yeniden Başlıyor vol. 2

Fenerbahçe bir sezonda 4 tane derbi maç oynar Beşiktaş ve Galatasaray’la, ikisi içeride ikisi dışarıda olmak üzere. 3 tanesini rahat rahat izlerim, sonucu kestirmek %90 oranda mümkündür. Kadıköy’de Fenerbahçe GS’yi yener, Türk Telekom Arena’da GS’ye yenilir, deplasmanda Beşiktaş’ı büyük oranda yener ya da berabere kalır. Gel gelelim Kadıköy’deki Beşiktaş maçları hep muammadır. Evet, son BJK galibiyeti 2005’te yaşanmış ama hatırladığım son 10 karşılaşmanın hemen hepsinde iki takımın da maçı kazanmayı hakedecek düzeyde oynadığı, maçların ya berabere ya da şansın yardımıyla Fenerbahçe’nin üstünlüğüyle tamamlandığı.

Maç öncesinde Beşiktaş, Avrupa Ligi’nden elenmenin ve üç gün önce zorlu bir 90 dakikayı geride bırakmış olmanın yorgunluğuyla çıkıyordu sahaya. Fenerbahçe ise 2 hafta önce elde ettiği avantajı geçen hafta Ankara deplasmanında rakiplerine iade etmiş, yeniden ölüm kalım maçına çıkıyordu.
Dizilişlerle başlayalım. Maç öncesi durumu soru işareti olan birkaç oyuncu vardı Fenerbahçe’de. Gökhan Gönül’ün adı maç öncesi ilk 11’de açıklandı ancak son dakikada sahaya Mehmet Topuz çıktı. Onun dışında sahaya çıkan kadro formsuz oyuncular düşünüldüğünde ideale yakın bir Fenerbahçe ilk 11’iydi. Orta alana dinamizm katacak üçlü ve kanatlarda arı gibi çalışan Kuyt ve Alper ikilisiyle rakibe boş alan bırakmayacaktı Fenerbahçe, araya bir tane gol de sıkıştırınca iş tamam diyecekti.

Biliç’in sahaya sürdüğü kadro da Fenerbahçe’nin oyununu bozmak amacıyla kurgulanmıştı. Orta alanda mücadele gücü yüksek Veli ve Atiba’yı top hakimiyeti yüksek olan Gökhan Töre, Tolgay ve Sosa ile desteklemişti. 4 tane ileri geri çalışan orta saha ile Fenerbahçe’nin bütün hücum kurgusunun yapıldığı orta alanı domine edecekti. Gökhan Töre ve Demba Ba’nın bir hızlı hücumdaki uyumundan gelecek gol ise Biliç’in hayallerini süslüyordu.

Bu şartlar altında başladı karşılaşma. Beşiktaş orta alanda Fenerbahçe’nin oyunu kuracak oyuncularına yakın oynayarak pas trafiğini bozmaya çalışıyor, top kendilerine geçince de stoperler ve ön liberolar arasında bol pas oyununu başlatıyordu. Hal böyle olunca ilk 20 dakika heyecansız ve pozisyonsuz bir şekilde geride kaldı. Derken Beşiktaş savunmasının ilk hatasında Emenike kaleciyle karşı karşıya kaldı ve nasıl olduğunu hala anlamadığım bir şekilde topu üstten auta attı. Ligin ikinci yarısında Trabzon, Akhisar ve Galatasaray maçlarında benzer pozisyonları harcamış olması sebebiyle kredisi iyice yerlerde olduğundan tribünlerin tepkisi sert oldu. Profesyonel diye bildiğimiz Emenike, daha da hırslanıp gol için kendini parçalamak yerine yıllık 2.5 milyon euroyu gol atmak için aldığını unutup formayı çıkararak sahadan çıkmak istedi. Tribünler daha da galeyana geldi böylece, devrenin kalanı bir sinir harbi şeklinde geçti.

İsmail ‘Maşa’ Kartal devre arası onayı aldıktan sonra Emenike’yi oyundan alabildi ve ikinci yarıya Webo ile başladı. Kuyt’ın beklenmedik sakatlığı ile Diego oyuna girdi ve değişiklik hakları tamamlanmış oldu Fenerbahçe’nin, üstelik kadroda 90 dakikayı tamamlamakta zorlanan 35lik Emre, 60’tan sonra adım atmakta zorlanan Mehmet Topuz ve sakatlıktan yeni çıkan Egemen sahadayken.  Beşiktaş ilk yarıda istediğini elde etmenin rahatlığıyla ikinci yarı hücumlara daha etkin çıkmaya başladı. Ciddi bir kaç gol pozisyonundan yararlanamadılar, Fenerbahçe’nin bu bölümdeki tek gol girişimi Alper’in uzaktan yaptığı isabetsiz iki plaseydi. Günay gibi ligde oynadığı maç sayısı bir elin parmağını geçmeyecek tecrübesiz bir kaleciyi zorlamayadı Fenerbahçe hücum hattı.

Dakikaların ilerlemesiyle gol umudu iyice azalmış, herkes 4 puan farkın nasıl kapanacağını düşünürken Webo sahneye çıktı. Önce topu indirdi, sonra Sow’a al da at artık dedi. Sezonun en kötüsü Sow kendisinden bekleneni yaptı ve Kadıköy’ü 90+1’de ayağa kaldırdı. Bu gol galibiyet demekti ve üç takım arasındaki yarış bitime 9 hafta kala yeniden başlıyordu.
Bireysel performanslara gelirsek; Volkan kalesinde pek güven vermedi ancak Demba Ba’nın etkisiz bir gününde olması sayesinde zorlanmadan maçı tamamladı.

Mehmet Topuz aylar sonra forma şansı buldu, ilk 60 dakika iyi çalıştı ancak pili bitince hücuma hiç katılmadı. Diego’nun sağ açığa bakıp geri dönmek zorunda kaldığı en az 5 pozisyon hatırlıyorum. Egemen ve Alves maçın yıldızlarıydı. Bir tane bile hava topu bırakmadılar rakibe. Caner karşısında ligin etkili isimlerinden Gökhan Töre’nin olması sebebiyle savunma tedbirini elden bırakmadan oynadı, dolayısıyla hücuma katkısı kısıtlı kaldı.

Orta alanda Mehmet Topal yine görevini yaptı. Emre maçın başka bir yıldızıydı. Stadda Biliç’e ettiği küfürleri görmediğim için gayet sakin bir derbi tamamladığını düşünüyordum ama beni haksız çıkardı. Buna rağmen oyunu yönlendirmesi her zamanki gibi iyiydi. Meireles sakatlık kurbanı oldu, umarım milli maç arasında tedavisi tamamlanır. Diego ısınmadan oyuna girdi, bir kaç pası dışında beklenen etkiyi gösteremedi.

Hücum hattında Alper karşısında ağır kalması beklenecek Serdar’ı zorlayamadı. Uzaktan yaptığı 2 plase kaleyi bulmadığı için etkisizdi. Emenike oyunda kaldığı süre boyunca yine yokları oynadı. Tek şansı bu olayların ardından milli maç arasının gelmesi ve gündemin biraz soğuyacak olması, sezonun geri kalanında forma şansı bulursa şanslı bence. Kuyt da günün etkisizlerindendi, sakatlık yüzünden bir devre oynayabildi. Oyuna sonradan giren Sow bir günü daha ahlar vahlar içinde tamamlayacakken bir anda kahramana dönüştü. Webo ise geçen sezon olduğu gibi bu takımı şampiyonluk potasında tutan oyuncu adeta. Geçen sezon sonradan girip attığı goller, bu sezon yaptığı asistler ile göz dolduruyor. Yaşı itibariyle 90 dakika oyunda kalacak bir gücü yok ancak yorgun rakibe karşı hava toplarında çok üstün hale geliyor.


Kulübeye gelecek olursak İsmail Kartal’a pek iş düşmedi bugün iki değişikliğin sakatlıktan dolayı yapılması nedeniyle. Üçüncü olanı da devre arası değil, forma çıktığı saniye yapmalıydı ancak onayı almak için devre arasını beklemek zorunda kaldı. Takımın kendi yönetiminde olmadığını, İsmail’in statüsünün oyunculardan daha aşağıda olduğunu biliyorduk zaten. Dün de iyice ayyuka çıktı, dünkü olay Fenerbahçe’nin önceki teknik direktörlerinden hangisinde yaşanmış olursa olsun çok farklı sonuçlar çıkardı ortaya. Kendisine olan inancım resmen sıfır düzeyine inmiş durumda. Sezon sonu sonuç ne olursa olsun, bir sağdaki koltuğa geçmeyi kabul etmezse yolları ayırmak gerekiyor kendisiyle.

15 Mart 2015 Pazar

Sahaya Çıkmadan Maçı Kazandığını Sananlar

                Dün Fenerbahçe’nin şampiyonluk yolunda önemli bir maç vardı. Galatasaray’ın puan kaybı, şampiyonluk konusunda iplerin yeniden Fenerbahçe’nin eline geçmesi demekti. Zira rakiplerinin ne yaptığıyla ilgilenmeden önündeki 11 maçı kazanması halinde şampiyonluk garantiydi. Futbolcular da rakip puan kaybetti, biz rahat kazanırız nasılsa psikolojisiyle çıktılar sanıyorum maça. Sanki derbiyi 7 gün önce değil, dün oynamış gibiydi takım.

                Öncelikle tebrikleri iletelim. Petroviç sezonun en güzel gollerinden birini attı muhtemelen. Bu gol aslında Akhisar maçının bir kopyasının yaşandığı maçın ilk işaretiydi. Gençlerbirliği’nin ilk yarı boyunca kaleye geldiği 2-3 pozisyondan biriydi. Topun gittiği yer itibariyle kaleciye suç bulmak zor. Rakip kaleci Ramazan aut atışını çabuk kullanıp Fenerbahçe’nin geç geri dönüşünü cezalandırmış oldu. Pozisyonda rakip santraforun topu kontrol etmesine, alan kontrolü yapıp çizgide topu saklamasına ve arkadaşı gelince ona aktarmasına sadece eşlik eden Mehmet Topal ve Caner baş sorumlulardı. İlk yarının en çok koşanı olan Diego bir adım daha önce yetişebilse gole engel olabilirdi.

                Bir diğer tebrik de Mustafa El Kabir’e. Ligin tozunu atacak nitelikte bir oyuncu. Stancu gibi Gençlerbirliği’nin gol yükünü çeken bir oyuncunun yokluğunda hem iyi performans gösterdi, hem de golünü atıp galibiyeti getirdi.

                Gelelim madalyonun diğer yüzüne. İsmail Kartal kağıt üzerinde geçen haftanın kazanan kadrosunu çıkararak doğru bir iş yapmıştı ancak Diego’nun deplasmanda kaybolduğunu unutmuştu muhtemelen. Meireles ile başlayıp duruma göre Diego’yu değerlendirmek daha doğru olabilirdi. Kalede Volkan takımın zorla almış olacağı bir puanı da (belki şampiyonlukla beraber) rakibe hediye etti. Gökhan derbinin yorgunluğunu atamamış sanırım, adım atacak hali yoktu. Güzel getirdiği bir topu Emre dışarı attı ancak maçın son dakikalarında çaprazdan yaptığı vuruş Fenerbahçe kariyerinde bilmem kaçıncı kere karşı karşıya kaçırdığı goldü. Bruno Alves’in geçen haftalardaki hırsını göremedik, kendisinden 20 cm kısa olan El Kabir’e bolca hava topu verdi. Egemen’in sakatlığı ciddi değildir umarım, mağlubiyetten çok onun kaybına üzülürüm. Mağlubiyeti sindiremeyen birkaç oyuncudan biri Egemen. Yerine giren Bekir neden yedek kulübesinde olduğunu hatırlattı bizlere sağ olsun. Caner de günü asistle, hatta son dakikada Webo’nun kafasına kondurduğu topu da sayarsak 2 asistle tamamladı. Ama onun da yorgunluğu belli ediyordu kendini, son dakikalarda gelen golde adamını bırakması da bir hataydı.

                Orta alanda Emre günün şaşırtan ismiydi. Sezon başından bu yana oynadığı her maçın en iyilerinden olan Emre bugün sürekli saklandı. Mehmet Topal ön liberonun pek girmediği bir yerde pozisyona girip golünü attı ama puana yetmedi. Diego da deplasmanlardan alışmış olduğumuz üzere tutuktu. Son 30 dakika oyuna giren Alper alıştığımız etkiyi gösteremedi.

                Gelelim sahanın hatta sezonun en kötüsü olan hücum hattına. Sow sezon başından bu yana olduğu gibi yine sahanın en kötülerindendi, buna rağmen istikrarlı bir şekilde her hafta ilk 11 başlıyor garanti almış gibi. Karşısında ligin ağır stoperlerinden Sedat Bayrak ve Ahmet Çalık oynuyor ama Sow’un onlarla mücadele etmeye mecali dahi yok. Emenike de sezonun kötülerinden. Karşısında oynayan orta sahadan bozma bek Hakan Aslantaş sarı kartla oynuyor ancak bir kere bile rakibi geçtiğini göremedim. Vurdumduymazlığı ise bambaşka. Kuyt mücadele ediyor, koşuyor falan ama verim düzeyi onda da çok düşük. Orta sahada yumuşak ayaklı pas yapan oyunculara eşlik etmeye çalıştığı her pozisyon top kaybı yapıyor. Webo da formayla artık son 10 maçına hazırlıyor kendini sanırım. Eskiden oyuna girdiğinde skora direkt etki eden bir Webo vardı ancak son dakikada kaçırdığı golle getiremediği puan belki de şampiyonluğu götürecek.


                Gelelim kulübenin yıldızı İsmail Kartal’a. Çıkardığı kadro bir oyuncu dışında doğru, yaptığı değişiklikler konusunda geç kaldı. Kısacası bugün sınıfta kaldı Arap İsmail. Basın toplantısını izlemedim ama eminim “oyuncularımı tebrik ediyorum”, ”iyi mücadele ettik”, “gol pozisyonlarında şanssızdık”, “önümüzdeki maçlara bakacağız” cümlelerinden en az 3 tanesini kullanmıştır tahmin ediyorum. Hafta içi Fenerbahçeli bir arkadaşımla konuşuyorduk, ikimiz de önümüzdeki sene muhtemelen gidilecek şampiyonlar liginde yeni bir teknik direktöre ihtiyacımız olduğunu, İsmail’in o koltuğu dolduramayacağını düşünüyoruz. Potansiyel isim olarak Paul Le Guen geldi aklımıza, eskimeyen aşkımız. Bekleyip görelim sezon sonu ne getirecek.

9 Mart 2015 Pazartesi

Yarış Yeniden Başlıyor


Ligin kaderini belli etmeye potansiyeli taşıyan günlerden biriydi 8 Mart 2015. Fenerbahçe 1-0 galip gelerek bu yarışın henüz bitmediğini hatırlattı. Galatasaray’ın hücum hattının formda, Fenerbahçe hücum hattının ise dibe vurmuş olması sebebiyle acaba o sene bu sene mi sorusu yeniden akıllardaydı ancak tribünlerdeki 50bin taraftarın 3 puanı hediye etmeye hiç niyeti yoktu.

Maç öncesiyle başlayalım yoruma. İsmail Kartal’ın sahaya süreceği 10 oyuncu belliydi zaten. 11. oyuncu  olarak Meireles yerine Diego’yu oynatarak risk almıştı, bu aynı zamanda rakibe ben sahaya gol atmak için çıkıyorum mesajı vermekti. Hamza Hamzaoğlu’nun tercihleri ise tartışmaya açıktı. Stoperde haftalardır iyi oynayan Chedjou-Koray ikilisi yerine Chedjou-Hakan Balta sahadaydı. Melo’nun görevi Hamit Altıntop’a verilmişti. Sol açıkta oynayan Telles’in görevi karşısında oynayan Gökhan’ın bindirmelerine engel olmaktı. Sağ açıkta ise Bruma beklenirken Umut Bulut şans buldu.
Maça gelecek olursak 90 dakikayı iki bölümde incelemek mümkün, ilk 20 dakika ve son 70 dakika şeklinde. Beklenti Fenerbahçe’nin maça baskıyla başlayıp gol bulana kadar saldıracağı yönündeydi ancak sahada tam tersi bir görüntü vardı. Maça konsantre olarak başlayan taraf Galatasaray’dı ve 2 tane de tehlikeli gol pozisyonu buldular. Bu bölümde santrafor oynayan Burak Yılmaz’ın orta sahaya yaklaşarak duvar olması Galatasaray hücumlarını olgunlaştıran ve hızlandıran bir unsurdu. Ancak ne olduysa 20. dakikadan sonra Burak sahadan silindi ve Galatasaray’ın pas kurgusu bozuldu.

20. dakikadan sonra kontrolü ele alan Fenerbahçe ilk yarı sonuna kadar Galatasaray’ı kendi sahasına hapsetti ancak hücum hattı son haftalardaki verimsiz futboluna devam edince ataklar sonuç vermedi. İkinci yarıda da ataklarla başladı Fenerbahçe. Sow’un maçtaki tek olumlu hareketi olan şutunu Muslera iyi bir refleksle çıkardı. Emre’nin direkten dönen topu ise şanssızlıktı. Bu dakikalarda uzaktan gelen şutları kalesinden uzak tutan Volkan takımının maça tutunmasını da sağlıyordu. Maçın son 10 dakikasında artık 0-0 biter diye düşünürken Webo’nun indirdiği uzun topla Mehmet Topal sol açıktaki Kuyt’ı gördü. Kuyt da adeta topu iğne deliğinden geçirdi ve Muslera’yı avladı. Golün hemen ardından gelen Yasin’in şutunu çıkaran Volkan alınan 3 puanın 2’si benim diyordu adeta.

Bireysel performanslara bakacak olursak;

Volkan 4 hafta aradan sonra üst düzey bir performansla döndü. Galatasaray’ın kaleyi bulan 4 iyi şutunda gole izin vermeyerek formda olduğunu gösterdi.

Gökhan kanadını oldukça iyi kullandı ancak ortaları genelde olduğu gibi isabetsizdi. Bruno Alves ve Egemen görevlerini yerine getirdiler, rakibe hava topu bırakmadılar. Caner geçen sezon alıştığımızdan bir tık daha aşağıdaydı ancak sol bek olarak görevini yerine getirdi.
Mehmet Topal maçın iyilerindendi, hem Sneijder’e adım attırmadı, hem Fenerbahçe akınlarını arkadan kontrol etti. Goldeki asisti ise futbol zekasının ürünüydü. Emre Belözoğlu yıllanmış şarap gibi, bugün maçın en iyi 3 oyuncusundan biriydi desem pek itiraz çıkmaz. 90 dakika durmadan pres yaptı, top ayağındayken hep olumlu kullandı. Sinirlerine de hakim olunca kendisinden iyi bir orta saha oyuncusu bulmak zor gerçekten. Diego geldiğinden beri en iyi oyunlarından birini oynadı. Fizik gücü hala yeterli düzeyde değil ama atakları iyi koordine etti oynadığı süre boyunca. İkinci yarıda bir pozisyonda Alper’i çabuk görse gol daha erken gelebilirdi.

Kuyt maçın tek golünü atarak kahraman oldu. Verimsiz hücum hattının en iyisiydi, mücadelesi bildiğimiz gibiydi ama onun da geldiği günlerdeki performansının çok gerisinde olduğunu söylemek gerek. Sow maçın Fenerbahçe adına en kötüsüydü, haftalardır böyle zaten. Tek olumlu hareketi sol ayağıyla çektiği şuttu. Emenike yine vasat günlerinden birindeydi, kafa vuruşunun gol olmaması şanssızlıktı ama karşısında oynayan Sabri’ye karşı daha etkili olmasını beklerdim.

Alper sakatlığın etkilerini tam olarak atamamış gibiydi, sakatlık öncesindeki formuna 1-2 hafta içinde ulaşır sanıyorum. Diego’nun yerine giren Webo golde asistin asistini yaptı. Oynadıkları süre boyunca hava topu alamayan Sow ve Emenike’ye karşın sadece 15 dakika oyunda kalan Webo indirdiği hava topuyla golün yolunu açmış oldu. Selçuk da oyunu garantiye almak için girdi ama topla buluştuğu tek pozisyon Galatasaray golüne sebep olacaktı az kalsın.

İsmail Kartal ise şanslı günlerinden birindeydi. Çıkardığı kadro doğru, değişiklikler doğru ancak gole bakacak olursak şans yanındaydı. Takım 70 dk boyunca rakibi ezdi ancak organize bir tane hücum yok. Takım adeta çıkıp bildiğiniz gibi oynayın anlayışıyla sahaya çıkmıştı. Çizgiye yaklaşıp üçgen kurup sonra uzun topla ters kanada oynamak gibi çizilmiş oyun hiç yok Fenerbahçe’nin düzeninde. Teknik direktör olarak en zayıf kaldığı yanın bu olduğunu düşünüyorum. Sonuç olarak sahadan istediğini alarak ayrıldı ve 16 senelik seri onun yüzünden bozulmamış oldu.


Sonuç itibariyle yarış yeniden başladı. Üç takımın da avantajları ve dezavantajları bulunuyor. Önümüzdeki iki hafta yarışta belirleyici olabilir, bekleyip görelim.

1 Mart 2015 Pazar

Gördün mü Hanya'yı Konya'yı

               Ligin bitimine 12 maç kalmış, Fenerbahçe rakiplerine şampiyonluğu altın tepside sunuyor adeta. Karşısında ligin zayıf ekiplerinden Torku Konyaspor var ama rakibi yenmek adına ortaya hiçbir şey koymuyor sarı lacivertliler. Yeni stadıyla Konya, Türkiye’nin yeni futbol mabedi. En yüksek doluluk oranı Konya’da oynanan maçlarda, üç büyüklerin iç saha maçlarından bile fazla. Yazının ilk tebriği stada ve futbol oynamayı elverişli hale getiren zemine.

                Fenerbahçe’nin iki sezondur ideal 11’ini herkes ezberledi. Kalede Volkan, geri dörtlüde Gökhan-Alves-Egemen-Caner, önlerinde Meireles-Mehmet Topal-Emre, ileride Kuyt-Emenike-Sow. Dün bu ideal 11’in 4’ünden mahrum olarak çıktı sahaya Fenerbahçe. Ancak en garip tercih şüphesiz savunma hattındaydı. Ligin ilk yarısında uzunca bir süre hemen her hafta gol yedikten sonra Egemen’in dönüşüyle ve Alves’in form tutmasıyla beraber son 9 maçta sadece 3 gol görmüştü kalesinde Fenerbahçe. Volkan ve Caner’in yokluğu olumsuz bir faktördü zaten, bir de üzerine yabancı sınırlaması nedeniyle kenarda kalan Alves eklenince savunma iyice dağıldı.

                Mert’in ilk 8 dakika içinde iki hatalı çıkışının biri tehlike, diğeri gol oldu. Artık Volkan’ın yerine Mert’in kaleyi devralması gerektiğine inananlar var ancak ben Mert kaledeyken nedense güven duymuyorum. İyi bir yedek olduğundan bahsedebiliriz ancak konsantrasyon eksikliğinden midir bilmiyorum, ilk 11’de çıktığı maçları genelde en az bir hatayla tamamlıyor ve bu hata pahalıya mal oluyor. Son 4 sene içinde çeşitli dönemlerde forma giydiği 20 lig maçının 11 tanesinde puan kaybetmiş Fenerbahçe. Hepsinde hatalıdır demek doğru değil ama kendini yeterince hazır tutmadığı da bir gerçek.

                Şok golün ardından Fenerbahçe’nin kendini toparlaması zaman aldı. İlk yarıda Gökhan’ın son dakikalardaki şutu dışında gol pozisyonu yoktu neredeyse. Gökhan demişken, iki haftadır kaçırdığı basit goller belki de takımın 5 puanına mal oldu. Türkiye’nin koşu mesafesi ve pozisyon bilgisi olarak en iyi sağ beki diyebiliriz ancak top tekniği sıralamasında çok gerilerde. Şöyle bir düşündüm en son ne zaman istediği yere ortalayarak asist yapmıştır diye, aklıma Türk Telekom Arena’daki ilk derbi geldi. Alex’in 87’de kafayla köşeye bıraktığı top sonrası 2-1 kazanılan mücadele.

                Torku Konyaspor’un gol atmaya pek mecali yoktu. Zaten kaleci hatasıyla maçın başında golü bulunca tekrar gelmeyi düşünmediler. Maçı da 2 gol pozisyonuyla bitirdiler, yani Fenerbahçe savunmasına iş düşmedi. Düştüğü pozisyonda da işini yapamadılar ne yazık ki. Kadlec’in sol bek performansı ise çok yetersizdi. Caner’i daha çok arıyor Fenerbahçe bu tür günlerde. Egemen hırsının ödülünü golle aldı, ilk yarı sonunda Gökhan’a yaptığı gol olmayan asist ise Diego’dan beklediğimiz ama göremediğimiz hareketlerdendi.

                Selçuk Şahin’in oynadığını iddia edenler var ama ben göremedim sahada kendisini. Son haftalara oranla çok etkisizdi. Topal da takımın durgun oyununa uyum sağlamıştı. Emre oyuna girene kadar bütün duran topları Raul Meireles kullandı ve bu topların yarısını kaleci alırken, diğer yarısına Konyasporlu savunma oyuncuları vurdu. Emre’nin yaptığı ilk orta gol oldu. İsmail Kartal’ın Meireles-Diego tercihi de tartışılır. Emre’nin maç öncesinde kendini iyi hissetmemesi nedeniyle kadronun son dakikada değiştiği söylendi. Emre’nin olmaması orta sahanın yaratıcılığını çok aşağı çekti. Bu noktada Meireles yerine Diego’yla başlamak (en azından ikinci yarı başında) daha mantıklı bir tercih olabilirdi. Diego 90. dakikada sol baldırına darbe alarak düştü, hakem penaltı olarak değerlendirmedi. Benim de ilk yorumum Diego’nun penaltı almak adına darbeyi beklediği yönündeydi, oysa iki adım ötede kaleyi cepheden gören Emre’ye topu bıraksa Fenerbahçe sahadan galibiyetle ayrılabilirdi.

                Hücum hattı evlere şenlik son haftalarda olduğu gibi. Moussa Sow geldiğinden beri en kötü performansını sergiliyor, oyuna olumlu katkısı hiç yok. Emenike çabalıyor gibi görünüyor ancak o da verimsiz. Kuyt da son 1.5 senedir hem skora katkı yapan, hem 90 dk mücadele eden oyuncu görüntüsünden uzakta. Webo oyuna girdikten sonra ligin en çok katkı veren oyuncusuydu ancak onda da yaşlanmanın etkileri artık net olarak görünüyor. Ciddi bir revizyona ihtiyacı var Fenerbahçe’nin transfer döneminde.


                Son olarak İsmail Kartal diyelim. Maçtan sonra verdiği röportajlarda kullandığı belli kalıplar var. “İyi mücadele ettik”, “performanstan memnunum”, “oyuncularımı kutluyorum”, “şanssızdık”… Gerçekten maça ilişkin değerlendirme yaptığını neredeyse hiç hatırlamıyorum. Oyuncularını medyanın önüne atmamak adına eleştirmiyor ama bu kadar verimsiz hücum hattıyla şampiyonluğu kaçıracağının farkında değil gibi. Önünde 3 kritik maç var, içeride Galatasaray, dışarıda Gençlerbirliği ve yine Kadıköy’de Beşiktaş. 9 puan alamazsa şampiyonluk hayal olur, bunun farkındadır umarım.

24 Şubat 2015 Salı

Reklamlar Bitti, Gerçeklerle Devam..

Son dönemlerde ülkenin gündeminden düşmeyen bir söz var, “90 yıllık reklamlar sona erdi” şeklinde. Fenerbahçe’nin geçen hafta aldığı 5-0’lık galibiyet de reklamlarmış meğerse. Hücum hattında oynayan dört oyuncunun bulduğu 5 gol bize bir hafta önce Trabzonspor karşısında kaçan golleri unutturmuştu ama bizim hücum hattı onları unutmamış anlaşılan.

Ligde bu hafta ilk 6 sıradaki takımın dördü puan kaybetti, yani puan kaybetmek dünyanın sonu değil. Maçın başına dönelim. Fenerbahçe uzun bir aradan sonra pazartesi maçı oynadı, bir gün önce Beşiktaş’ın mağlup olması liderlik kapılarını ardına kadar açmıştı Fenerbahçe’ye. Hafif yağış ve soğuk da eklendiği için tribünlerdeki 15bin civarı taraftar sayısı kimseyi şaşırtmıyordu.

Kaleci Volkan dışında ideal 11 denebilecek bir kadro ile sahadaydı Fenerbahçe. Son haftalarda savunmanın yükselen performansı, orta sahanın yüksek mücadele gücü bir hafta önce hücum hattının verimiyle birleşince 5-0’lık galibiyet gelmişti. İkinci yarıya Roberto Carlos ile başlayan Akhisar da Kadıköy’den çıkamayacaktı ne de olsa.

Hücuma çıkarken kaptırılan topların en büyük tehlike olduğunu bilmeyen kalmadı. Fenerbahçe’nin rakiplerinin bir numaralı kozu da sağ açık / sol açık gibi oynayan Gökhan ve Caner’in hücumda kaldığı zaman arkalarında bıraktıkları boş alanlara atılacak toplar. Gökhan’ın savunma yönü daha kuvvetli olduğu için Caner’e oranla bir tık avantajlı. Nitekim Akhisar 5. dakikada Caner’in boş bıraktığı alana bırakılan topla uzaktan şık bir gol buldu Güray’ın ayağından. Golde vuruş son derece güzel olsa da kaleci Mert’in de kabahati yok değil. Oyunun içinde bir kaleci, topla buluşan Güray’ın sol ayaklı olduğunu bilip oradan uzak direğe vuruş yapmasını bekleyebilirdi.

Golden sonra Fenerbahçe sazı eline aldı ve maç Akhisar yarı sahasında geçmeye başladı. Fakat hücum hattının verimsiz bir günde olması kaleyi bulan ilk şutun 44. dakikada gelmesine sebep oldu. Emenike’nin kale sahasının içinden kaçırdığı gol ise akıllara zarardı. Kaleyi bulan ilk şut Meireles’in bu sezon kaleye gönderdiği en iyi şuttu, rakibin ufak teması yüzünden top iyice köşeye gidince Oğuz’un yapacak bir şeyi kalmadı. Devre arası öncesi gelen gol Fenerbahçe’yi daha da tetikleyecekti şüphesiz.

Beklenildiği üzere ikinci yarı da yüksek tempoyla başladı. Emenike sol çizgiyi kullanırken Sow ileri uçtaydı. Sol çizgiyi ikinci yarı boyunca etkili bir şekilde kullandı Emenike. Getirdiği bir topu sağ kanattaki Gökhan’a bıraktı. Şuta engel olmak isteyen rakibini “pazara” yollayan Gökhan, kaleciyle karşı karşıya kaldı ancak sol ayağını yürümekten başka amaçla kullanmadığı için yaptığı vuruş 2 metre üstten auta gitti. İnatla üç direğin arasından geçmeyen top futbolcuları daha da sabırsız hale getiriyordu. Akhisar kalesindeki ablukayı soldan sağa, sağdan sola yöneten komutan Emre’nin kenara yaptığı beni değiştirin işareti iyiye işaret değildi. Yerine son haftaların formda ismi Selçuk Şahin girdi, yerine neden Diego’nun girmediğini sorgulayan yanımdaki taraftara yabancı sınırlamasını hatırlatınca “haa evet doğru yaa” yanıtını aldım.

65. dakikada gelen Kuyt – Webo değişikliğiyle Fenerbahçe, yanlış hatırlamıyorsam İsmail Kartal döneminde ilk kez 4-4-2 sistemine döndü. Orta dörtlünün ortasında Mehmet Topal ve Selçuk Şahin, sol çizgide Emenike, sağ çizgide Diego, ileri uçta günün en kötülerinden Moussa Sow ve Pierre Webo. İleride kalabalık oynamak daha çok gol pozisyonu anlamına gelmiyor, İsmail Kartal bugün ilk elden deneyimledi bunu. Akhisar ceza sahasına gönderilen topların %90’ını stoperler karşıladı. Fenerbahçeli oyuncular hava toplarına yükselmeye tenezzül bile etmediler. Hal böyle olunca uzun toplar rakibin ekmeğine yağ sürdü. Son dakikalardaki hızlı hücumda Akhisar 2 pasla Fenerbahçe kalesine geldi. Diego sadece 15 dakika oynamasına karşın faul bile yapamayacak kadar ağır kaldığı için golde hatalıydı.


Toparlamak gerekirse, Fenerbahçe sezon başında 3 puan yazdığı bir maçtan 0 puanla ayrıldı. Hatta ilk yarıdaki maçı da düşünürsek 6 puan yazılan Akhisar maçlarından 0 puanla ayrıldı. Kaybedilen puanın telafisi var. Önümüzdeki 4 haftada oynanacak iki derbi puan açısından çok daha büyük önem arz ediyor çünkü bunlar 6 puanlık maçlar. İsmail Kartal şimdiden Konya deplasmanındaki kilidi nasıl açacağının yollarını düşünmeye başlasa iyi olur. Savunma ve orta alanın performansı iyi düzeyde ancak hücum hattını ne yapıp edip forma sokması lazım yoksa bu takım gol yollarında zorlanmaya devam edecek.

15 Şubat 2015 Pazar

Antep'te Zevkten 5 Köşe

            Gaziantep bu ülkenin futbolla yatıp, futbolla kalkan şehirlerinden biridir. Her ne kadar son yıllarda yönetime olan tepki, Passolig vb unsurlar nedeniyle futbola olan ilgi azalmış gibi görünse de profesyonel futbolun her kademesinde bir takımı bulunan ve sivrilen futbolcuları bir üst lige taşıyan biz düzen vardır Gaziantep’te.

            Benim için her zaman korkulu bir deplasman olmuştur, fikstürde Gaziantepspor – Fenerbahçe yazdığı zaman 1-0 olsun, bizim olsun derim içimden. Son 4 sezonda oynanan 8 karşılaşmanın hepsini Fenerbahçe’nin kazanmış olması endişemi bir nebze olsun hafifletiyordu. Takım oturmuş olmasına rağmen hücum oyuncularının formsuzluğu acaba yine gol atamadan geçecek bir 90 dakika mı olacak diye düşünmeden edemiyordum.

            Bu düşünceler içinde başladı mücadele. Maç öncesi muhtemel kadrolarda Egemen mi Bekir mi ikilemini yaşarken Egemen’i sahada görmek savunmanın güvende olduğu anlamına geliyordu. Kim nerede oynuyor diye dizilişlere bakarken Fenerbahçe birkaç iyi pasın ardından golü buldu. Maçın zor olan kısmı geride kalmıştı çünkü Fenerbahçe öne geçtikten sonra nasıl oynaması gerektiğini iyi bilen bir takım. Golü erken bulmanın etkisi midir bilmiyorum ama takım bir anda durdu. İlk 15 dakika ne kadar iyiyse, kalan 30 dakika da o kadar kötü bir Fenerbahçe vardı sahada. Bu dakikalarda Gaziantep akınlarının filelerle buluşmaması Fenerbahçe’nin büyük şansıydı.

            İsmail Kartal ikinci yarıya akıllı ama riskli bir değişiklikle başladı. Topla oynama becerisi yüksek olmasına karşın ağır zeminde kendini gösteremeyen Diego’yu kenara alırken, son haftalarda performansı yükselen Selçuk Şahin sahadaydı. Maçın kazanılması halinde bu değişiklik orta sahayı güçlendirme hamlesi olarak görülecek ve İsmail Kartal takdir edilecekti. Ancak olası bir puan kaybı halinde İsmail Kartal takımı savunmaya çekmek ve rakibe gol için davetiye çıkarmakla suçlanacaktı. Gaziantepspor ikinci yarıya da bıraktığı yerden başladı, eminim tüm Fenerbahçe taraftarları benim gibi kalan dakikaların bir an evvel geçmesi için dua ediyordu. Derken o ana kadar maçın kötülerinden denebilecek Moussa Sow rakibinden sıyrıldı ve içeri gönderdiği topu Dirk Kuyt filelerle buluşturdu.

            İkinci golün hemen ardından gelen üçüncü gol maçın kilidinin açılması anlamına da geliyordu. Oyunun kontrolü Fenerbahçe’ye geçmişti ve tempoyu Fenerbahçe kontrol ediyordu. Kalan dakikalarda biri organize hücumla, diğeri tartışmalı bir penaltıyla iki gol daha buldu Fenerbahçe ve sahadan 5-0 gibi muazzam bir skorla ayrıldı. Hücum hattında oynayan 4 oyuncunun da gol bulması takımın hücum performansı adına sevindirici bir gelişmeydi.

            İsmail Kartal yaptığı hamleyle maçı kurtaran adam oldu. Sahanın en iyileri Egemen ve Kuyt’tı, 2 gol 1 asistle oynayan Sow da iyiler arasına eklenebilir. Bu sonuçla Fenerbahçe maç fazlasıyla liderliğe yükseldi ve rakiplerinin maçlarını beklemeye başladı. Önümüzdeki 5 maç içinde Fenerbahçe Kadıköy’de Galatasaray ve Beşiktaş’la oynayacak. Bu iki maçtan galibiyetle ayrılması geçen seneki gibi puan farkıyla şampiyonluk yolunu açacaktır, maçlara lider çıkılması halinde beraberlik dahi Fenerbahçe lehine bir skor olacaktır. Sezon başında bu işi bilmiyor denen İsmail Kartal da kendini geliştiriyor. Futbolun şans melekleri geçen hafta rakipten yanayken bu hafta bizden yanaydı, dilerim böyle devam eder.

Evde mikrofon var...

Fenerbahçe'ye, spora aşık bir sevgilim var.

Maçları izlemekle kalmıyor, adeta yaşıyor.
Her biri de özel onun için. Çünkü asla unutmuyor. Önemli maçları dakika dakika hatırlıyor diyebilirim. Hangi tarihte oynanmış, kaçıncı dakikasında gol yemişiz, kim kaç kart görmüş, hepsi daha dün gibi hafızasında..

Bir de yorumcu kimliği var elbette.  X yoruldu oyundan çıkması gerekiyor der demez hoca kenara işaret veriyor. Asist yola çıkmadan gol olur diye bağırıyor. Bir nevi Rıdvan Dilmen :)
Maç sonrası yorumları da bir ayrı elbette. Sevgilim konuşuyor, yorumcular tekrarlıyor sanki. Evde mikrofon olsa bu kadar olur diye düşünüyorum.

Bu yorumlarını sadece benle değil, başkaları ile de paylaş dediğimde pek sıcak yaklaşmadı. Önce onun söylediklerini an be an not ederek ben post edeyim diye düşündüm ama sonrasında nihayet kendilerini yazmaya ikna edebildim :) Tabi ki blogu kendisi açmadı . Şimdilik (!?) o yazacak, ben de o blog olgusuna alışana kadar post edicem..

Afiyet olsun :)