23 Mart 2015 Pazartesi

Yarış Yeniden Başlıyor vol. 2

Fenerbahçe bir sezonda 4 tane derbi maç oynar Beşiktaş ve Galatasaray’la, ikisi içeride ikisi dışarıda olmak üzere. 3 tanesini rahat rahat izlerim, sonucu kestirmek %90 oranda mümkündür. Kadıköy’de Fenerbahçe GS’yi yener, Türk Telekom Arena’da GS’ye yenilir, deplasmanda Beşiktaş’ı büyük oranda yener ya da berabere kalır. Gel gelelim Kadıköy’deki Beşiktaş maçları hep muammadır. Evet, son BJK galibiyeti 2005’te yaşanmış ama hatırladığım son 10 karşılaşmanın hemen hepsinde iki takımın da maçı kazanmayı hakedecek düzeyde oynadığı, maçların ya berabere ya da şansın yardımıyla Fenerbahçe’nin üstünlüğüyle tamamlandığı.

Maç öncesinde Beşiktaş, Avrupa Ligi’nden elenmenin ve üç gün önce zorlu bir 90 dakikayı geride bırakmış olmanın yorgunluğuyla çıkıyordu sahaya. Fenerbahçe ise 2 hafta önce elde ettiği avantajı geçen hafta Ankara deplasmanında rakiplerine iade etmiş, yeniden ölüm kalım maçına çıkıyordu.
Dizilişlerle başlayalım. Maç öncesi durumu soru işareti olan birkaç oyuncu vardı Fenerbahçe’de. Gökhan Gönül’ün adı maç öncesi ilk 11’de açıklandı ancak son dakikada sahaya Mehmet Topuz çıktı. Onun dışında sahaya çıkan kadro formsuz oyuncular düşünüldüğünde ideale yakın bir Fenerbahçe ilk 11’iydi. Orta alana dinamizm katacak üçlü ve kanatlarda arı gibi çalışan Kuyt ve Alper ikilisiyle rakibe boş alan bırakmayacaktı Fenerbahçe, araya bir tane gol de sıkıştırınca iş tamam diyecekti.

Biliç’in sahaya sürdüğü kadro da Fenerbahçe’nin oyununu bozmak amacıyla kurgulanmıştı. Orta alanda mücadele gücü yüksek Veli ve Atiba’yı top hakimiyeti yüksek olan Gökhan Töre, Tolgay ve Sosa ile desteklemişti. 4 tane ileri geri çalışan orta saha ile Fenerbahçe’nin bütün hücum kurgusunun yapıldığı orta alanı domine edecekti. Gökhan Töre ve Demba Ba’nın bir hızlı hücumdaki uyumundan gelecek gol ise Biliç’in hayallerini süslüyordu.

Bu şartlar altında başladı karşılaşma. Beşiktaş orta alanda Fenerbahçe’nin oyunu kuracak oyuncularına yakın oynayarak pas trafiğini bozmaya çalışıyor, top kendilerine geçince de stoperler ve ön liberolar arasında bol pas oyununu başlatıyordu. Hal böyle olunca ilk 20 dakika heyecansız ve pozisyonsuz bir şekilde geride kaldı. Derken Beşiktaş savunmasının ilk hatasında Emenike kaleciyle karşı karşıya kaldı ve nasıl olduğunu hala anlamadığım bir şekilde topu üstten auta attı. Ligin ikinci yarısında Trabzon, Akhisar ve Galatasaray maçlarında benzer pozisyonları harcamış olması sebebiyle kredisi iyice yerlerde olduğundan tribünlerin tepkisi sert oldu. Profesyonel diye bildiğimiz Emenike, daha da hırslanıp gol için kendini parçalamak yerine yıllık 2.5 milyon euroyu gol atmak için aldığını unutup formayı çıkararak sahadan çıkmak istedi. Tribünler daha da galeyana geldi böylece, devrenin kalanı bir sinir harbi şeklinde geçti.

İsmail ‘Maşa’ Kartal devre arası onayı aldıktan sonra Emenike’yi oyundan alabildi ve ikinci yarıya Webo ile başladı. Kuyt’ın beklenmedik sakatlığı ile Diego oyuna girdi ve değişiklik hakları tamamlanmış oldu Fenerbahçe’nin, üstelik kadroda 90 dakikayı tamamlamakta zorlanan 35lik Emre, 60’tan sonra adım atmakta zorlanan Mehmet Topuz ve sakatlıktan yeni çıkan Egemen sahadayken.  Beşiktaş ilk yarıda istediğini elde etmenin rahatlığıyla ikinci yarı hücumlara daha etkin çıkmaya başladı. Ciddi bir kaç gol pozisyonundan yararlanamadılar, Fenerbahçe’nin bu bölümdeki tek gol girişimi Alper’in uzaktan yaptığı isabetsiz iki plaseydi. Günay gibi ligde oynadığı maç sayısı bir elin parmağını geçmeyecek tecrübesiz bir kaleciyi zorlamayadı Fenerbahçe hücum hattı.

Dakikaların ilerlemesiyle gol umudu iyice azalmış, herkes 4 puan farkın nasıl kapanacağını düşünürken Webo sahneye çıktı. Önce topu indirdi, sonra Sow’a al da at artık dedi. Sezonun en kötüsü Sow kendisinden bekleneni yaptı ve Kadıköy’ü 90+1’de ayağa kaldırdı. Bu gol galibiyet demekti ve üç takım arasındaki yarış bitime 9 hafta kala yeniden başlıyordu.
Bireysel performanslara gelirsek; Volkan kalesinde pek güven vermedi ancak Demba Ba’nın etkisiz bir gününde olması sayesinde zorlanmadan maçı tamamladı.

Mehmet Topuz aylar sonra forma şansı buldu, ilk 60 dakika iyi çalıştı ancak pili bitince hücuma hiç katılmadı. Diego’nun sağ açığa bakıp geri dönmek zorunda kaldığı en az 5 pozisyon hatırlıyorum. Egemen ve Alves maçın yıldızlarıydı. Bir tane bile hava topu bırakmadılar rakibe. Caner karşısında ligin etkili isimlerinden Gökhan Töre’nin olması sebebiyle savunma tedbirini elden bırakmadan oynadı, dolayısıyla hücuma katkısı kısıtlı kaldı.

Orta alanda Mehmet Topal yine görevini yaptı. Emre maçın başka bir yıldızıydı. Stadda Biliç’e ettiği küfürleri görmediğim için gayet sakin bir derbi tamamladığını düşünüyordum ama beni haksız çıkardı. Buna rağmen oyunu yönlendirmesi her zamanki gibi iyiydi. Meireles sakatlık kurbanı oldu, umarım milli maç arasında tedavisi tamamlanır. Diego ısınmadan oyuna girdi, bir kaç pası dışında beklenen etkiyi gösteremedi.

Hücum hattında Alper karşısında ağır kalması beklenecek Serdar’ı zorlayamadı. Uzaktan yaptığı 2 plase kaleyi bulmadığı için etkisizdi. Emenike oyunda kaldığı süre boyunca yine yokları oynadı. Tek şansı bu olayların ardından milli maç arasının gelmesi ve gündemin biraz soğuyacak olması, sezonun geri kalanında forma şansı bulursa şanslı bence. Kuyt da günün etkisizlerindendi, sakatlık yüzünden bir devre oynayabildi. Oyuna sonradan giren Sow bir günü daha ahlar vahlar içinde tamamlayacakken bir anda kahramana dönüştü. Webo ise geçen sezon olduğu gibi bu takımı şampiyonluk potasında tutan oyuncu adeta. Geçen sezon sonradan girip attığı goller, bu sezon yaptığı asistler ile göz dolduruyor. Yaşı itibariyle 90 dakika oyunda kalacak bir gücü yok ancak yorgun rakibe karşı hava toplarında çok üstün hale geliyor.


Kulübeye gelecek olursak İsmail Kartal’a pek iş düşmedi bugün iki değişikliğin sakatlıktan dolayı yapılması nedeniyle. Üçüncü olanı da devre arası değil, forma çıktığı saniye yapmalıydı ancak onayı almak için devre arasını beklemek zorunda kaldı. Takımın kendi yönetiminde olmadığını, İsmail’in statüsünün oyunculardan daha aşağıda olduğunu biliyorduk zaten. Dün de iyice ayyuka çıktı, dünkü olay Fenerbahçe’nin önceki teknik direktörlerinden hangisinde yaşanmış olursa olsun çok farklı sonuçlar çıkardı ortaya. Kendisine olan inancım resmen sıfır düzeyine inmiş durumda. Sezon sonu sonuç ne olursa olsun, bir sağdaki koltuğa geçmeyi kabul etmezse yolları ayırmak gerekiyor kendisiyle.

15 Mart 2015 Pazar

Sahaya Çıkmadan Maçı Kazandığını Sananlar

                Dün Fenerbahçe’nin şampiyonluk yolunda önemli bir maç vardı. Galatasaray’ın puan kaybı, şampiyonluk konusunda iplerin yeniden Fenerbahçe’nin eline geçmesi demekti. Zira rakiplerinin ne yaptığıyla ilgilenmeden önündeki 11 maçı kazanması halinde şampiyonluk garantiydi. Futbolcular da rakip puan kaybetti, biz rahat kazanırız nasılsa psikolojisiyle çıktılar sanıyorum maça. Sanki derbiyi 7 gün önce değil, dün oynamış gibiydi takım.

                Öncelikle tebrikleri iletelim. Petroviç sezonun en güzel gollerinden birini attı muhtemelen. Bu gol aslında Akhisar maçının bir kopyasının yaşandığı maçın ilk işaretiydi. Gençlerbirliği’nin ilk yarı boyunca kaleye geldiği 2-3 pozisyondan biriydi. Topun gittiği yer itibariyle kaleciye suç bulmak zor. Rakip kaleci Ramazan aut atışını çabuk kullanıp Fenerbahçe’nin geç geri dönüşünü cezalandırmış oldu. Pozisyonda rakip santraforun topu kontrol etmesine, alan kontrolü yapıp çizgide topu saklamasına ve arkadaşı gelince ona aktarmasına sadece eşlik eden Mehmet Topal ve Caner baş sorumlulardı. İlk yarının en çok koşanı olan Diego bir adım daha önce yetişebilse gole engel olabilirdi.

                Bir diğer tebrik de Mustafa El Kabir’e. Ligin tozunu atacak nitelikte bir oyuncu. Stancu gibi Gençlerbirliği’nin gol yükünü çeken bir oyuncunun yokluğunda hem iyi performans gösterdi, hem de golünü atıp galibiyeti getirdi.

                Gelelim madalyonun diğer yüzüne. İsmail Kartal kağıt üzerinde geçen haftanın kazanan kadrosunu çıkararak doğru bir iş yapmıştı ancak Diego’nun deplasmanda kaybolduğunu unutmuştu muhtemelen. Meireles ile başlayıp duruma göre Diego’yu değerlendirmek daha doğru olabilirdi. Kalede Volkan takımın zorla almış olacağı bir puanı da (belki şampiyonlukla beraber) rakibe hediye etti. Gökhan derbinin yorgunluğunu atamamış sanırım, adım atacak hali yoktu. Güzel getirdiği bir topu Emre dışarı attı ancak maçın son dakikalarında çaprazdan yaptığı vuruş Fenerbahçe kariyerinde bilmem kaçıncı kere karşı karşıya kaçırdığı goldü. Bruno Alves’in geçen haftalardaki hırsını göremedik, kendisinden 20 cm kısa olan El Kabir’e bolca hava topu verdi. Egemen’in sakatlığı ciddi değildir umarım, mağlubiyetten çok onun kaybına üzülürüm. Mağlubiyeti sindiremeyen birkaç oyuncudan biri Egemen. Yerine giren Bekir neden yedek kulübesinde olduğunu hatırlattı bizlere sağ olsun. Caner de günü asistle, hatta son dakikada Webo’nun kafasına kondurduğu topu da sayarsak 2 asistle tamamladı. Ama onun da yorgunluğu belli ediyordu kendini, son dakikalarda gelen golde adamını bırakması da bir hataydı.

                Orta alanda Emre günün şaşırtan ismiydi. Sezon başından bu yana oynadığı her maçın en iyilerinden olan Emre bugün sürekli saklandı. Mehmet Topal ön liberonun pek girmediği bir yerde pozisyona girip golünü attı ama puana yetmedi. Diego da deplasmanlardan alışmış olduğumuz üzere tutuktu. Son 30 dakika oyuna giren Alper alıştığımız etkiyi gösteremedi.

                Gelelim sahanın hatta sezonun en kötüsü olan hücum hattına. Sow sezon başından bu yana olduğu gibi yine sahanın en kötülerindendi, buna rağmen istikrarlı bir şekilde her hafta ilk 11 başlıyor garanti almış gibi. Karşısında ligin ağır stoperlerinden Sedat Bayrak ve Ahmet Çalık oynuyor ama Sow’un onlarla mücadele etmeye mecali dahi yok. Emenike de sezonun kötülerinden. Karşısında oynayan orta sahadan bozma bek Hakan Aslantaş sarı kartla oynuyor ancak bir kere bile rakibi geçtiğini göremedim. Vurdumduymazlığı ise bambaşka. Kuyt mücadele ediyor, koşuyor falan ama verim düzeyi onda da çok düşük. Orta sahada yumuşak ayaklı pas yapan oyunculara eşlik etmeye çalıştığı her pozisyon top kaybı yapıyor. Webo da formayla artık son 10 maçına hazırlıyor kendini sanırım. Eskiden oyuna girdiğinde skora direkt etki eden bir Webo vardı ancak son dakikada kaçırdığı golle getiremediği puan belki de şampiyonluğu götürecek.


                Gelelim kulübenin yıldızı İsmail Kartal’a. Çıkardığı kadro bir oyuncu dışında doğru, yaptığı değişiklikler konusunda geç kaldı. Kısacası bugün sınıfta kaldı Arap İsmail. Basın toplantısını izlemedim ama eminim “oyuncularımı tebrik ediyorum”, ”iyi mücadele ettik”, “gol pozisyonlarında şanssızdık”, “önümüzdeki maçlara bakacağız” cümlelerinden en az 3 tanesini kullanmıştır tahmin ediyorum. Hafta içi Fenerbahçeli bir arkadaşımla konuşuyorduk, ikimiz de önümüzdeki sene muhtemelen gidilecek şampiyonlar liginde yeni bir teknik direktöre ihtiyacımız olduğunu, İsmail’in o koltuğu dolduramayacağını düşünüyoruz. Potansiyel isim olarak Paul Le Guen geldi aklımıza, eskimeyen aşkımız. Bekleyip görelim sezon sonu ne getirecek.

9 Mart 2015 Pazartesi

Yarış Yeniden Başlıyor


Ligin kaderini belli etmeye potansiyeli taşıyan günlerden biriydi 8 Mart 2015. Fenerbahçe 1-0 galip gelerek bu yarışın henüz bitmediğini hatırlattı. Galatasaray’ın hücum hattının formda, Fenerbahçe hücum hattının ise dibe vurmuş olması sebebiyle acaba o sene bu sene mi sorusu yeniden akıllardaydı ancak tribünlerdeki 50bin taraftarın 3 puanı hediye etmeye hiç niyeti yoktu.

Maç öncesiyle başlayalım yoruma. İsmail Kartal’ın sahaya süreceği 10 oyuncu belliydi zaten. 11. oyuncu  olarak Meireles yerine Diego’yu oynatarak risk almıştı, bu aynı zamanda rakibe ben sahaya gol atmak için çıkıyorum mesajı vermekti. Hamza Hamzaoğlu’nun tercihleri ise tartışmaya açıktı. Stoperde haftalardır iyi oynayan Chedjou-Koray ikilisi yerine Chedjou-Hakan Balta sahadaydı. Melo’nun görevi Hamit Altıntop’a verilmişti. Sol açıkta oynayan Telles’in görevi karşısında oynayan Gökhan’ın bindirmelerine engel olmaktı. Sağ açıkta ise Bruma beklenirken Umut Bulut şans buldu.
Maça gelecek olursak 90 dakikayı iki bölümde incelemek mümkün, ilk 20 dakika ve son 70 dakika şeklinde. Beklenti Fenerbahçe’nin maça baskıyla başlayıp gol bulana kadar saldıracağı yönündeydi ancak sahada tam tersi bir görüntü vardı. Maça konsantre olarak başlayan taraf Galatasaray’dı ve 2 tane de tehlikeli gol pozisyonu buldular. Bu bölümde santrafor oynayan Burak Yılmaz’ın orta sahaya yaklaşarak duvar olması Galatasaray hücumlarını olgunlaştıran ve hızlandıran bir unsurdu. Ancak ne olduysa 20. dakikadan sonra Burak sahadan silindi ve Galatasaray’ın pas kurgusu bozuldu.

20. dakikadan sonra kontrolü ele alan Fenerbahçe ilk yarı sonuna kadar Galatasaray’ı kendi sahasına hapsetti ancak hücum hattı son haftalardaki verimsiz futboluna devam edince ataklar sonuç vermedi. İkinci yarıda da ataklarla başladı Fenerbahçe. Sow’un maçtaki tek olumlu hareketi olan şutunu Muslera iyi bir refleksle çıkardı. Emre’nin direkten dönen topu ise şanssızlıktı. Bu dakikalarda uzaktan gelen şutları kalesinden uzak tutan Volkan takımının maça tutunmasını da sağlıyordu. Maçın son 10 dakikasında artık 0-0 biter diye düşünürken Webo’nun indirdiği uzun topla Mehmet Topal sol açıktaki Kuyt’ı gördü. Kuyt da adeta topu iğne deliğinden geçirdi ve Muslera’yı avladı. Golün hemen ardından gelen Yasin’in şutunu çıkaran Volkan alınan 3 puanın 2’si benim diyordu adeta.

Bireysel performanslara bakacak olursak;

Volkan 4 hafta aradan sonra üst düzey bir performansla döndü. Galatasaray’ın kaleyi bulan 4 iyi şutunda gole izin vermeyerek formda olduğunu gösterdi.

Gökhan kanadını oldukça iyi kullandı ancak ortaları genelde olduğu gibi isabetsizdi. Bruno Alves ve Egemen görevlerini yerine getirdiler, rakibe hava topu bırakmadılar. Caner geçen sezon alıştığımızdan bir tık daha aşağıdaydı ancak sol bek olarak görevini yerine getirdi.
Mehmet Topal maçın iyilerindendi, hem Sneijder’e adım attırmadı, hem Fenerbahçe akınlarını arkadan kontrol etti. Goldeki asisti ise futbol zekasının ürünüydü. Emre Belözoğlu yıllanmış şarap gibi, bugün maçın en iyi 3 oyuncusundan biriydi desem pek itiraz çıkmaz. 90 dakika durmadan pres yaptı, top ayağındayken hep olumlu kullandı. Sinirlerine de hakim olunca kendisinden iyi bir orta saha oyuncusu bulmak zor gerçekten. Diego geldiğinden beri en iyi oyunlarından birini oynadı. Fizik gücü hala yeterli düzeyde değil ama atakları iyi koordine etti oynadığı süre boyunca. İkinci yarıda bir pozisyonda Alper’i çabuk görse gol daha erken gelebilirdi.

Kuyt maçın tek golünü atarak kahraman oldu. Verimsiz hücum hattının en iyisiydi, mücadelesi bildiğimiz gibiydi ama onun da geldiği günlerdeki performansının çok gerisinde olduğunu söylemek gerek. Sow maçın Fenerbahçe adına en kötüsüydü, haftalardır böyle zaten. Tek olumlu hareketi sol ayağıyla çektiği şuttu. Emenike yine vasat günlerinden birindeydi, kafa vuruşunun gol olmaması şanssızlıktı ama karşısında oynayan Sabri’ye karşı daha etkili olmasını beklerdim.

Alper sakatlığın etkilerini tam olarak atamamış gibiydi, sakatlık öncesindeki formuna 1-2 hafta içinde ulaşır sanıyorum. Diego’nun yerine giren Webo golde asistin asistini yaptı. Oynadıkları süre boyunca hava topu alamayan Sow ve Emenike’ye karşın sadece 15 dakika oyunda kalan Webo indirdiği hava topuyla golün yolunu açmış oldu. Selçuk da oyunu garantiye almak için girdi ama topla buluştuğu tek pozisyon Galatasaray golüne sebep olacaktı az kalsın.

İsmail Kartal ise şanslı günlerinden birindeydi. Çıkardığı kadro doğru, değişiklikler doğru ancak gole bakacak olursak şans yanındaydı. Takım 70 dk boyunca rakibi ezdi ancak organize bir tane hücum yok. Takım adeta çıkıp bildiğiniz gibi oynayın anlayışıyla sahaya çıkmıştı. Çizgiye yaklaşıp üçgen kurup sonra uzun topla ters kanada oynamak gibi çizilmiş oyun hiç yok Fenerbahçe’nin düzeninde. Teknik direktör olarak en zayıf kaldığı yanın bu olduğunu düşünüyorum. Sonuç olarak sahadan istediğini alarak ayrıldı ve 16 senelik seri onun yüzünden bozulmamış oldu.


Sonuç itibariyle yarış yeniden başladı. Üç takımın da avantajları ve dezavantajları bulunuyor. Önümüzdeki iki hafta yarışta belirleyici olabilir, bekleyip görelim.

1 Mart 2015 Pazar

Gördün mü Hanya'yı Konya'yı

               Ligin bitimine 12 maç kalmış, Fenerbahçe rakiplerine şampiyonluğu altın tepside sunuyor adeta. Karşısında ligin zayıf ekiplerinden Torku Konyaspor var ama rakibi yenmek adına ortaya hiçbir şey koymuyor sarı lacivertliler. Yeni stadıyla Konya, Türkiye’nin yeni futbol mabedi. En yüksek doluluk oranı Konya’da oynanan maçlarda, üç büyüklerin iç saha maçlarından bile fazla. Yazının ilk tebriği stada ve futbol oynamayı elverişli hale getiren zemine.

                Fenerbahçe’nin iki sezondur ideal 11’ini herkes ezberledi. Kalede Volkan, geri dörtlüde Gökhan-Alves-Egemen-Caner, önlerinde Meireles-Mehmet Topal-Emre, ileride Kuyt-Emenike-Sow. Dün bu ideal 11’in 4’ünden mahrum olarak çıktı sahaya Fenerbahçe. Ancak en garip tercih şüphesiz savunma hattındaydı. Ligin ilk yarısında uzunca bir süre hemen her hafta gol yedikten sonra Egemen’in dönüşüyle ve Alves’in form tutmasıyla beraber son 9 maçta sadece 3 gol görmüştü kalesinde Fenerbahçe. Volkan ve Caner’in yokluğu olumsuz bir faktördü zaten, bir de üzerine yabancı sınırlaması nedeniyle kenarda kalan Alves eklenince savunma iyice dağıldı.

                Mert’in ilk 8 dakika içinde iki hatalı çıkışının biri tehlike, diğeri gol oldu. Artık Volkan’ın yerine Mert’in kaleyi devralması gerektiğine inananlar var ancak ben Mert kaledeyken nedense güven duymuyorum. İyi bir yedek olduğundan bahsedebiliriz ancak konsantrasyon eksikliğinden midir bilmiyorum, ilk 11’de çıktığı maçları genelde en az bir hatayla tamamlıyor ve bu hata pahalıya mal oluyor. Son 4 sene içinde çeşitli dönemlerde forma giydiği 20 lig maçının 11 tanesinde puan kaybetmiş Fenerbahçe. Hepsinde hatalıdır demek doğru değil ama kendini yeterince hazır tutmadığı da bir gerçek.

                Şok golün ardından Fenerbahçe’nin kendini toparlaması zaman aldı. İlk yarıda Gökhan’ın son dakikalardaki şutu dışında gol pozisyonu yoktu neredeyse. Gökhan demişken, iki haftadır kaçırdığı basit goller belki de takımın 5 puanına mal oldu. Türkiye’nin koşu mesafesi ve pozisyon bilgisi olarak en iyi sağ beki diyebiliriz ancak top tekniği sıralamasında çok gerilerde. Şöyle bir düşündüm en son ne zaman istediği yere ortalayarak asist yapmıştır diye, aklıma Türk Telekom Arena’daki ilk derbi geldi. Alex’in 87’de kafayla köşeye bıraktığı top sonrası 2-1 kazanılan mücadele.

                Torku Konyaspor’un gol atmaya pek mecali yoktu. Zaten kaleci hatasıyla maçın başında golü bulunca tekrar gelmeyi düşünmediler. Maçı da 2 gol pozisyonuyla bitirdiler, yani Fenerbahçe savunmasına iş düşmedi. Düştüğü pozisyonda da işini yapamadılar ne yazık ki. Kadlec’in sol bek performansı ise çok yetersizdi. Caner’i daha çok arıyor Fenerbahçe bu tür günlerde. Egemen hırsının ödülünü golle aldı, ilk yarı sonunda Gökhan’a yaptığı gol olmayan asist ise Diego’dan beklediğimiz ama göremediğimiz hareketlerdendi.

                Selçuk Şahin’in oynadığını iddia edenler var ama ben göremedim sahada kendisini. Son haftalara oranla çok etkisizdi. Topal da takımın durgun oyununa uyum sağlamıştı. Emre oyuna girene kadar bütün duran topları Raul Meireles kullandı ve bu topların yarısını kaleci alırken, diğer yarısına Konyasporlu savunma oyuncuları vurdu. Emre’nin yaptığı ilk orta gol oldu. İsmail Kartal’ın Meireles-Diego tercihi de tartışılır. Emre’nin maç öncesinde kendini iyi hissetmemesi nedeniyle kadronun son dakikada değiştiği söylendi. Emre’nin olmaması orta sahanın yaratıcılığını çok aşağı çekti. Bu noktada Meireles yerine Diego’yla başlamak (en azından ikinci yarı başında) daha mantıklı bir tercih olabilirdi. Diego 90. dakikada sol baldırına darbe alarak düştü, hakem penaltı olarak değerlendirmedi. Benim de ilk yorumum Diego’nun penaltı almak adına darbeyi beklediği yönündeydi, oysa iki adım ötede kaleyi cepheden gören Emre’ye topu bıraksa Fenerbahçe sahadan galibiyetle ayrılabilirdi.

                Hücum hattı evlere şenlik son haftalarda olduğu gibi. Moussa Sow geldiğinden beri en kötü performansını sergiliyor, oyuna olumlu katkısı hiç yok. Emenike çabalıyor gibi görünüyor ancak o da verimsiz. Kuyt da son 1.5 senedir hem skora katkı yapan, hem 90 dk mücadele eden oyuncu görüntüsünden uzakta. Webo oyuna girdikten sonra ligin en çok katkı veren oyuncusuydu ancak onda da yaşlanmanın etkileri artık net olarak görünüyor. Ciddi bir revizyona ihtiyacı var Fenerbahçe’nin transfer döneminde.


                Son olarak İsmail Kartal diyelim. Maçtan sonra verdiği röportajlarda kullandığı belli kalıplar var. “İyi mücadele ettik”, “performanstan memnunum”, “oyuncularımı kutluyorum”, “şanssızdık”… Gerçekten maça ilişkin değerlendirme yaptığını neredeyse hiç hatırlamıyorum. Oyuncularını medyanın önüne atmamak adına eleştirmiyor ama bu kadar verimsiz hücum hattıyla şampiyonluğu kaçıracağının farkında değil gibi. Önünde 3 kritik maç var, içeride Galatasaray, dışarıda Gençlerbirliği ve yine Kadıköy’de Beşiktaş. 9 puan alamazsa şampiyonluk hayal olur, bunun farkındadır umarım.