4 Ağustos 2016 Perşembe

Dakika İki, Gol Bir!


Dünkü Monaco – Fenerbahçe maçı öncesi eşimle maçı beklerken kısa ve öz bir yorumda bulundum. “Ertuğrul gelen ilk topu elleriyle yakalasın ve Fenerbahçe ilk 25 dakika gol yemesin.” Kalecinin özgüvenle maça başlaması için gelen ilk topu yakalamanın çok önemli olduğuna inanıyorum. O topu yumruklamak, tutamamak gibi durumlar özgüvensiz bir maç geçirmesine sebep olur. Kaldı ki Avrupa’da ikinci maçına çıkan Ertuğrul için çok daha mühimdi bu konu. Cümlenin ikinci yarısı ise savunmanın özgüveninin oturması ve hızlı başlayacak rakibin sindirilerek maçın ilk bölümünü gol bulamadan geri bırakması.

Evde mikrofon var diyoruz ya, Monaco’lu oyuncular beni duymuş gibi buralardan vurmalıyız dediler heralde(!). Top futbolcularımızın yarısına temas etmeden, kaleci topla henüz buluşmadan, ikinci dakikada topu ağlarımızda gördük. Ne oluyoruz, tur gidiyor mu ne derken ilk 25’te kendimizi 2-0 geride bulduk. Maalesef Fenerbahçe’nin kanayan yarası bu, oyunu tutmayı becerebilen bir takım değiliz. Aykut Kocaman’ın 2012-13 sezonundaki bir kaç maç haricinde önemli maçların büyük kısmında istenen skor eldeyken oynamamız gereken oyunu oynayamıyoruz.

İki ayaklı maçlar 180 dakika üzerinden oynanır. Monaco serisinde oynanan 180 dakikayı incelediğimizde; toplam 51 dakika uzatmalara götürecek skor, toplam 95 dakika Monaco lehine skor, toplam 34 dakika ise Fenerbahçe lehine bir skor vardı. Yani Fenerbahçe tur ellerine geçtiği anda bile elinde tutmayı başaramadı. İlk maçta alınan 2-1’lik skor bir galibiyet olsa da avantaj değildi kesinlikle, ancak hiç bir şey ilk ayağı 2-1 kazanılan bir maçta ikinci dakikada geri düşmeyi açıklayamaz.

Vitor Pereira ilk maçın büyüsüne kapılıp gitmişti, öyle ya herkesin bu iş olmaz dediği 3-5-2 ilk sınavında olumlu sayılacak bir sonuç vermişti. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. İlk maçta uzun toplarla fizikli forvetlerin avantajını kullanan Fenerbahçe bu kez rakip kaleyi sadece 2 kere zorlayabildi. İlk maçta orta sahanın mücadele gücünü iyi kullanan Fenerbahçe bu maçta rakibin orta sahasına teslim oldu. Hal böyle olunca rakibin oyunun kontrolünü ele geçirmesi hiç zor olmadı. Etkisiz hücum hattının bir başka yansıması kaleye 50 metreden daha yakın mesafedeki topları duran top olarak kullanmak oldu. 3 uzun stoper, Fernandao, Josef gibi hava hakimiyeti olan oyuncular varken etkili bir kafa vuruşu yapamıyor olmak da enteresan. Bu alanda çalışmaya ihtiyacı var takımın.

Ertuğrul : (3/10) Turun kaybedilmesinde önemli isimlerden birisi. Kariyerinin en önemli maçlarını oynadı ancak iki maçta da vasat sınıfına dahi giremedi. Top daha eline değmeden gol yemek ve kaleyi bulan 5 şutun üçünün gol olması bir kaleci için kötü bir referans. İlk golde savunma kadar kendisi de hatalıydı, çıkması doğru gibi görünse de kapattığı köşeyi kapatamadığını fark edemedi.

Kjaer : (5/10) Son antrenmana katılmamıştı hafif sakatlık nedeniyle, ilk deparında da sakatlığı nüksetti. Umarım durumu ciddi değildir zira kendisine çok ihtiyacımız var. Yoruma değecek kadar uzun süre almadı, oynadığı sürede de ilk maçtaki gibi olumlu uzun toplar kullanamadı. Kaptanlığın kendisine yakıştığını söylemek gerek.

Skrtel : (5/10) Hava toplarında iyi ama araya atılan toplarda çok sıkıntı yaşıyoruz. Tabii bunun sebebi henüz yanındaki oyuncularla uyumu yakalayamamış olması. Şampiyonlar liginde yer alamayacak olmamız sebebiyle bu sezon maçların önem derecesi bir kaç tık azaldı, savunmamız sorunsuz olarak devam edecektir yola.

Neustadter : (3/10) İlk iki maç sonunda maalesef stoper için yetersiz olduğunu gösterdi. Araya atılan toplarda ağır kalması, ayaklarına hakim olmasına rağmen pas trafiğini yeterince rahatlatamaması, diğer stoperlere oranla hava hakimiyeti yetersizliği gibi nedenleri sayabilirim. Eğer üçlü savunma ile devam edilecekse şahsi kanaatim savunmanın Kjaer – Topal – Skrtel olarak kurulması. Neustadter’in sıkıntısı sezon öncesi formsuzluğudur umarım.

Van Der Wiel : (5/10) İlk maçın iyilerindendi ancak dün o da kötülere uyum sağladı. Tur dengede giderken iki tane penaltı pozisyonunda o vardı ancak hakem bir doğru, bir yanlış kararla goldeki ofsaytı dengeledi kendi kafasınca. 105 metrelik kanadı tek başına savunmak kolay değil, ilk maçta ortadaki üçlünün hareketliliği sebebiyle yalnız kalmamıştı ama dün rakibin kanat akınlarında çoğu zaman tek başına karşılamak durumunda kaldı. Bu sistemde kanatları yüksek verimde kullanmak için ortadaki üçlünün 10 km koşu mesafesinin üzerine çıkması şart.

Josef : (4/10) O da dünün vasatları arasındaydı. Skora dengeyi getirdikten sonra oyun hakimiyeti de kısmen dengelenmişken saçma bir şekilde uzun oynadığı top, kendisi dönüp yerini alamadan kalemize gol olarak yansıdı. Bu düzende topla daha çok oynaması, daha çok çalışması  gerekiyor. Saklandığı veya yerini kaybettiği sürece yanında Topal olmadığı için göbekten tehlikeli atak yiyoruz.

Ozan Tufan : (4/10) Maça özgüvenle başladı ama faulle karışık (bence değildi) kaptırdığı top gol olunca motivasyonu düştü. Rakibin orta sahadaki baskısına karşılık veremedi maalesef. Israr etmek lazım, ben zaman geçtikçe daha iyi olacağına inanıyorum.

Salih Uçan : (5/10) Oynadığı mevkii kolay olmayan bir mevkii. Kendisinden önce çift forvetin arkasında 10 numarada kısa sürelerle Alex, Ortega, Okocha gibi isimler oynadı. Dolayısıyla beklentiler büyük, ancak bu isimlerde olduğu gibi Avrupa’da deplasman maçlarında sahadan kaybolma sendromuna kapıldı. Ön liberolara yaklaşıp top alarak oyunu rahatlatması gereken dilimlerde forvetlere yakın bölgelerde kaldı.

Hasan Ali : (4/10) İlk maçtaki performansın çok gerisindeydi. Penaltı pozisyonu haksız gibi görünse de öyle bir müdaheleyi (temas olmasa bile) yapmaması gerekirdi. Hücumda hemen hiç görünmedi, savunmada vasatı aşamadı. Kısacası bu maçta cepten yedi.

Fernandao : (2/10) İlk maçta olduğu gibi bu maçın da en kötüsü. 1.92 boyunda, 100 kg civarı bir adam nasıl olur da her hava topunda yaka paça yerde olur anlayamıyorum. Aslında anlıyorum, çünkü Fernandao her pozisyonda faul / penaltı arıyor kendine. Dün bir pozisyonda ayakta kalmaya çabalasa kalecinin sektirdiği topu gol yapabilirdi. Ayağına gelen tek fırsatı da neredeyse altı pas üzerinden auta göndermeyi başardı.

Emenike : (5/10) 180 dakikada atılan 3 golde de onun imzası var. Sezona iyi başlaması sevindiriciydi ama tur için yetmedi. Emenike’nin etkili olması için partnerinin de yüksek performans göstererek kendisine alan yaratması gerekiyor. İlk maçta yakaladığı boşluklar ve paslar bu maçta gelmeyince etkisiz kaldı.

Mehmet Topal : (4/10) Stoperden oyun kurmak adına daha etkili olmasını beklerdim. Kendisinin asıl yeri libero veya ön libero olmalı. Ön liberoda 10 üzerinden 7.5-8 oynarken stoperde bir anda 5.5-6 seviyesine iniyor.

Aatıf : (3/10) Sivas’taki günlerin çok gerisinde, Fenerbahçe’ye geldiğinin farkında değil halen sanıyorum. Mecburiyetten oyuna dahil oldu iki maçta da, gösterdiği performans Sivas’taki ortalamasının yarısı bile değildi. Kendini lige kadar iyi hazırlamalı yoksa Volkan Şen’in de arkasına düşer kulübede.

Stoch : (3/10) Şampiyonlar liginde oynamak için Fenerbahçe’ye geldim gibi talihsiz bir demecin sahibi olarak 6. senesinde de bu arenada oynayamayacak. Geçtiğimiz senelerde kiralanırken de yetersiz performansı buna sebepti, kendini ileri taşıdığını söylemek zor. Boşa giden bir sene daha olacak kendi adına sanırım.

Vitor Pereira : (3/10) İlk maçın büyüsüne kapılıp skoru tutarım diye sahaya çıktı ama ikinci dakikadaki gol onun planlarını bozdu muhtemelen. İkinci gol geldikten sonra sahada başı kesik tavuklar gibi dolaşan oyuncuları motive etmek için bir hamle beklerdim kendisinden. Oyun temposu 50-60dk arası hariç hiç değişmedi. Skoru görmeyen birisi bu skorun Fenerbahçe’ye yaradığını düşünebilirdi. Sakatlanan stopere rağmen üçlü savunmada ısrar ediyor. Bu sene farklı sistemlerle oynayacağız demişti, bakalım dörtlü savunmaya hiç dönüş yapacak mı? Oyun okuyuşu zayıf ama iyi okusa bile kulübenin düşük kalitesi başka bir dezavantajdı bizim adımıza.

Toparlayacak olursak; bu takım ön elemelerde elenmeye alışkın. Daha doğrusu sistem değişmedikçe ya da Türk takımları iyi puanlar alıp seribaşı olmadıkça ikinci olan takım her sene buna mahkum desek yanlış olmaz. İngiltere’nin, İspanya’nın, Almanya’nın 4. takımlarıyla oynayıp elemek için iki maçta da gününde bir takıma ve biraz da şansa ihtiyaç var. Maçların sezonun başında oynandığı düşünülünce iyi performans temenniden öteye gitmiyor maalesef.

Açıkçası Pereira’ya elendiği için kızmıyorum. Ama takımı bu kadar aciz oynattığı için kızıyorum. Savunmayı üçlü mü dörtlü mü yapacağına da karışmıyorum, geçen sene dörtlü denedi, bu sene üçlüye ısrar ediyor. Bakalım takım oyunu mu  düzelecek yoksa kötü sonuçlar sonrası mecburi değişikliğe mi gidecek?


Bir söz de uçan hollandalıya.. Sezon öncesi hangi antrenmana katıldın da sakatlandın be adam? Sakat olmadığını herkes biliyor. Olur da sezon öncesi transfer yaparsam yeni takımımda Avrupa’da forma giyebileyim diye ön elemelerde sattın takımı. Herkes geçen sene attığı 22 gole vurgu yapıyor ama o 22 golden hatırda kalan, maç kazandıran, yüksek öneme sahip bir gol bile sayamıyorum ben. Gideceksen git, kalacaksan da kendini bu takımdan büyük görmeyi bırak!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder