Futbol gibi hareketli bir oyun için ters bir kavram aslında
duran top. Diğer takım sporlarında duran top sonrası ortaya çıkan pozisyonlar
daha tahmin edilebilir ve takımın lehine çevrilebilir durumdayken (basketbolda
mola sonrası çizilen hücumun “genellikle” sayı olması, amerikan futbolunda
takımın ileri taşınması vs.) futbolda durum pek öyle olmuyor. Bir dönem Stoke
City sağ beki Rory Delap taç atışlarını 30-40 metre mesafeden ceza sahasına
göndererek takımına bir sezonda 6 asistlik katkı yapmıştı. Türk futbolunda Hagi
ve Alex gibi iki yıldız kanatlardan, kornerlerden yaptıkları ortalarla bolca
asiste imza attılar.
Peki neden duran top üzerinden yüksek ölçüde başarılı bir
hücum seti kurmak mümkün değil? Öncelikle varyasyon sayısı kısıtlı.
Koordinasyonu sağlamak için futbolcular arası telepatiye ihtiyaç var.
Savunmanın görevi hücuma göre çok daha kolay. İşte bunca avantaja rağmen
takımın en gerideki baklava dörtlüsünün boy ortalaması 1.90 olan Fenerbahçe dün
duran toptan iki gol yedi. Hem de golleri atan Welliton’un boyu sadece 1.72.
Duran topta alan savunması değil, adam adama savunmayı doğru bulan
kesimdenim. Rakip takım ceza sahasına en iyi ihtimalle 6 oyuncuyla gelebiliyor.
Savunmanın 11 kişi olduğunu düşününce her oyuncuyu savunacak 1 kişinin yanı
sıra kaleci hariç boşta 4 oyuncu daha kalıyor. Duran top savunmasının özeti ise
çok basit; sen vuramıyorsan bile rakibe vurdurma! Dün ilk golde Kjaer, ikinci
golde Ozan Tufan tuttukları adamı unuttular ve topu ağlarımızda gördük.
Maçın başına dönelim, tribünlerdeki 10bin civarı seyirci bu
sezonun nasıl geçeceğini özetler gibiydi aslında. Kadro kalitesinde gözle
görülür düşüş, şampiyonlar liginden “yine” elenmiş olmak, kombine sayısında
rekor azalma, formsuz futbolcular ordusu.. Saymakla bitmez takımın üzerindeki
kara bulutlar. Maç öncesi bizim morukla konuşurken ya erken gol bulup rahat
galibiyet alırız ya da gol gecikir ve skor bizim adımıza olumsuza döner dedim.
Tahminlerimde de haklı çıktım sayılır.
Rakibe değinmeyi pek sevmiyorum ama Kayseri bir istisna!
Tolunay Kafkas’la ilk yarı sıfır keyfi denen bir olgunun var olduğu Türk
futbolunda kendince bir marka yarattı Kayserispor. Büyük takımlara karşı zaman
geçiren, son dakikalarda yerde yatan Anadolu takımlarına alışkınız zaten ama
ben uzun zamandır bir kalecinin 3. dakikadan vuruşları geciktirdiğini, 7. dakikadan
oyuncuların yerde yatmaya başladığını hatırlamıyorum. Dakika 25’i gösterdiğinde
çıkarıp telefondan istatistiklere baktım. Tam 9 faul yapmıştı Kayserili
oyuncular. Topun oyunda kaldığı süre de bunun yarısı civarındaydı. Yani
dakikada bir faul ortalamasıyla Fenerbahçe’yi, oyunun akışını sindirdiler.
Hakem de bu faullerin 2 tanesinde rakibi “uyarmak” ile yetinerek tribünlerin de
çileden çıkmasına neden oldu.
Yediğimiz gol sonrası frikik kazanınca takımda kim kullanır
diye kadroya göz gezdirdim. Kuvvetle muhtemel Stoch vurur, ancak yer biraz ters
diye düşündüm. Topun başına Kjaer geçince “yok artık, nasıl bir varyasyon
izleyeceğiz acaba” dedim. Tribünde ön sıradaki delikanlı Lille’de oynarken
frikik golleri attığını söyledi. Kjaer topu şık bir vuruşla filelere gönderdi
ve geçen sene heba ettiğimiz frikikleri anımsattı. Skor dezavantajından kısa
sürede sıyrılan Fenerbahçe’nin savruk oyun düzeni değişmemişti. Özellikle
forvet arkasında top dağıtımından sorumlu olan Alper, oynadığı mevkiinin top
tekniği düzeyine sahip olmadığı için etkili atak yapmakta zorlandık. Nitekim
kaptırılan bir top sonrası Kjaer’in ağır kalması ve rakibin hakemi güzel
avlaması sonucu kırmızı kartla 10 kişi kaldık. Pozisyon pek tartışılacak gibi
değil, Kjaer açık olarak son adam, Skrtel’in yetişme şansı yok. Darbe çok
kuvvetli değilse de rakip darbeyi almış olmanın avantajını iyi kullandı.
Kırmızı karttan sonra tribünler tamamen çığrından çıktı ve
sahadaki futbolcular doping almış gibi saldırmaya başladılar. Duran topta sıra
yine bizdeydi ve Volkan’ın asistine Ozan Tufan kafayı koyarak skoru lehimize
çeviriyordu. Devre öncesi gol ilaç gibi geldi dedim ama demez olaydım. 2 dakika
sonra ilk golün kopyasını, yine duran toptan, yedik ve ilk yarı 2-2 tamamlandı.
Kadronun değişken oyunculardan kurulu olması avantajıyla kırmızı kart sonrası
Neustadter savunmaya geçerken orta alanın ortası Alper ve Ozan’a kaldı. İkinci
yarı uzun süre tutuk futbol devam etti. Rakip futbol oynamak istemeyince, 10
kişiyle hücum etmek zorunda kalınca ve gol bulmak zorunluluğu nedeniyle çok
sıkıcı bir 35 dakika izledik. Advocaat’ın risk alarak van Persie’yi oyuna
alması doğru ve cesur bir hamleydi, Ersun Yanal sonrası hocalardan böyle
hamleleri göremedik. Son dakikalarda bir kontraatak sonucu kalemizde üçüncü
golü görünce tribünden çıktım. Zira rakibin çaldığı dakikaları düşünerek
uzatmalarda yerden kalkmayacaklarını tahmin ettim. Stadın önünde yürürken
içeriden yükselen gol sesi 1 puanın habercisiydi. Yani Kayseri gibi son 4
dakika, 1 eksik rakibine karşı skor avantajını koruyamayacak kadar basiretsiz
bir takıma puan verdi Fenerbahçe.
2 maç sonunda elde var 1 puan, o da 90+’da gelen golle. Ben
son 20 senede böyle başlangıç yok diye hatırlıyordum, meğer 30 senenin en
kötüsü olmuş bu başlangıç. Yüzü düşürmeye gerek yok, telafi edecek uzun zaman
var önümüzde ancak bu kadroyla değil, transferin bitimine saatler kala bu takıma
transfer gerek. Advocaat dilerim kadrosuna uygun tercihleri kısıtlı zaman
içinde takıma kazandırabilir.
Volkan Demirel : (4/10) Gollerde kabahati yok gibi görünse
de Volkan’ın kontrolünde gol olan top kavramından sıkıldım artık. Sezonun ilk
iki maçında 5 isabetli şutta 4 gol gördü kalesinde.
Van der Wiel : (4/10) Dünün bal yapmayan arısı. İlk
geldiğinde ileri geri çalışmasını överken şimdi ileri çıkmaz hale geldi. Belki
yeni hocanın talimatıdır ileri çıkmaması ancak 90 dakikada bir kere bile
bindirme yapmamış olması enteresan. Oyun düzeni beklerin performansına fazlaca
dayalı bir takım için dünkü performansı yetersizdi.
Kjaer : (3/10) Frikik golü enfesti, devamını bekliyoruz. İlk
goldeki hatasını telafi etti derken kırmızı kart pozisyonunda iyi yer alamamış
olmanın cezasını saha dışına gönderilerek çekti. Karar kimilerine göre ağırsa
da bence yerindeydi.
Skrtel : (4/10) Kjaer’in kırmızı kart pozisyonunda kabahatin
bir kısmı da ona ait aslında. Top kaybedildikten sonra rakibin sağ açığını
kontrol altına almak amacıyla göbeği iyice boşalttı ve Welliton’a koşu yolu
açmış oldu. Kafa hakimiyeti bu kadar yüksek bir oyuncunun oynadığı takımda iki
tane kopya kafa golü yemek beni şaşırttı. Rakip stoper Mabiala tüm hava
toplarına vururken bizimkiler bunu başaramadı.
Hasan Ali : (4/10) Dünün verimsiz oyuncularından biri de
oydu. Bunda önünde savunmaya neredeyse hiç katkı vermeyen Volkan Şen’in
olmasının da payı var. İsmail’in form tutmasını dört gözle bekliyorum şu
aralar.
Neustadter : (5/10) Kötü takımın içinde az sayıdaki iyilerdendi.
Ön libero başlayıp eksik kalınca stopere geçti. Gerektiğinde ön liberoda da
katkı verebileceğini gösterdi.
Ozan Tufan : (5/10) Orta alanda eksik kalınca orta sahanın
tüm yükü onun omuzlarına kaldı. Önünde oynayan Emenike, Stoch, Volkan ve Alper’in
savunma katkısı yok denecek düzeyde olduğundan tek başına ileri geri çalıştı.
Belki yorgunluğun etkisiyle pasları özellikle ikinci yarı isabetsizdi. Attığı
gol güzeldi ancak maç sonu “duran top savunması ortamlarına henüz gelmedik”
açıklaması biraz talihsizdi.
Alper Potuk : (4/10) Alper’i dün izlerken ideal mevkiisi
neresidir diye düşündüm. Forvet arkası oynamak için teknik kapasitesi ve oyun
görüşü zayıf. Orta sahada oynamak için fazla ofansif. Forvette oynamak için
fazla çelimsiz. Fırsat bulsam kendisine sormak isterim teknik direktör olsan
kendini sahada tam olarak hangi pozisyona koyarsın diye.
Stoch : (5/10) O da kötünün iyisi kontenjanında. Yaklaşık 4
senenin ardından ilk kez 90 dakika forma giyiyor. Hücumu yönlendirme konusunda
sorumluluk alıyor, 10 numarada oyun görüşü daha yüksek bir oyuncu olsa kendisi
daha boş pozisyonlarda topla buluşabilir. 30 metreden attığı şut muazzamdı
ancak kaleci de aynı güzellikte bir kurtarışa imza attı. Böyle devam ettikçe
forması cepte görünüyor.
Emenike : (4/10) Geçen hafta olduğu gibi 1.90’lık iki
stoperin arasına itilmiş yalnız santrafor Emenike. Alper’e sorduğum soru
Emenike için de geçerli aslında. Tek forvet oynayan oyuncunun duvar olma, hava
topu indirme gibi özelliklere sahip olması gerekir. Emenike gibi bir adam ancak
skor avantajının yakalandığı deplasmanlarda etkili olabilir. Sağ açıkta daha
etkili olabileceği görüşündeyim.
Volkan Şen : (3/10) Dünün kötülerindendi Volkan Şen. Takımda
topla dikine gidebilen neredeyse tek adam. Korkmadan rakibin üstüne gidiyor, ya
adam eksiltiyor ya faul alıyor. Ama karşısında uzun boylu, sarı kartı olan bir
sağ bek varken onu ikinci bir karta zorlayamadı maalesef. Geri yardım konusunda
takımın en kötüsüydü. Bir çok pozisyonda topu kaptığımız anlarda bile ofsayt
bölgesinden çıkamamış durumdaydı.
Fernandao : (5/10) Perşembe günkü golün moralini kullanır
diyordum ama eksik kalmak takımın oyun tarzıyla beraber onu da etkiledi.
Rakibin üçüncü golüne asist olan hava topundan sonra 90+’da indirdiği hava topu
sonrası bizim lehimize de bir asist pasına imza atmış oldu.
Van Persie : (4/10) Zamanın büyük golcüsü, şimdilerin
ihtiyar delikanlısı. Dünya üzerinde iyi futbol oynayabileceği bir yerler var
belki hala ama orası Fenerbahçe değil. Bu adam Fenerbahçe’yi sahiplenmedi bir
türlü. Ne büyük futbolcular gördük, takım mağlupken isyan eden, gol atınca
gözlerinden adeta ateş çıkan! Bu arkadaş oyuna girdiği zaman maç bitse de eve
gitsem havasında genellikle. “Form tutacak, biraz daha bekleyin!”
Dick Advocaat : (4/10) Çıkardığı kadroda forvet seçimi
yanlıştı. Rakibin özelliklerine daha iyi çalışması gerekiyor sanki. Welliton’un
bu tip hava toplarında etkili bir santrafor olduğunu biliyor muydu acaba? Bu
açıdan Türk bir yardımcı kendisine avantaj sağlayabilir. Yaptığı değişiklikler
olumlu, en azından skoru korumaya çalışmıyor, ya da mağlupken oyuna sol bek
almıyor.
İki maçta giden 5 puan sonrası kelle istemek için henüz
erken. Rakipler lige iyi başlangıç yaptılar ve bu 3-4 sezon sonra ilk kez
bizden iyi kadroları olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız. Çetin bir lig
mücadelesi olacak ve tahminim şampiyonun puan barajı 78-80 civarında
şekillenecek. Milli takım arasına girerken bizim için kritik olan önce
transferi sonlandırmak, sonra bu kadronun uyumunu yakalamak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder